by

Aşırı Düşünmek

Türkçe’de bazen “ Fazla düşünmek” ya da “Çok düşünmek “ olarak da geçen İngilizcesi “Overthinking” olan bu kavram, bazen de “Düşünce gevişi” olarak adlandırılıyor. Ruminasyon olarak da geçiyor psikolojide. Rumen geviş getiren hayvanlarda sindirilen besinlerin bakteriyel fermantasyona maruz kaldığı midenin ilk bölümüymüş. Bu kelimeden gelen ruminasyon (Rumination) 16. yüzyıldan itibaren Batı dillerinde hem “tekrarlayıcı bir şekilde düşüncelerin zihinde dönüp durması” hem de “geviş getirmek” anlamlarında kullanılmaktaymış.“ Eee ??”diyeceksiniz. İşte bende bu sendromdan var ve bundan nefret ediyorum. Nefret ettikçe bunun üzerine daha çok düşünüyorum, sonunda Seksenler’in babası gibi kısır döngüye giriyorum.

Bu durumda olanlar geçmişte yaşadıkları kötü anları tekrar tekrar düşünerek, gözlerinin önüne getiriyor, ya da geleceğe dair endişelerini gereksiz bir biçimde düşünüp duruyorlar. Herkes yapar bunu diyebilirsiniz, ama kafayı saplantılı bir biçimde takınca, normalden uzaklaşıyorsunuz. Bu önemli bir konuda da olabilir, ama çok ufak tefek bir şey de olabilir. Ama habire onu düşünüp duruyorsanız gerçekten hastalıklı bir yaklaşım oluyor. Diyelim bir pot kırdınız, düşünmeden “Kel” sözcüğünü kullandınız saçları olmayan birinin yanında. Ya da yanınızda kilolu biri olduğunu düşünmeden, başkası hakkında konuşurken yakışıksız bir benzetme yaptınız, “fil gibi” filan dediniz. Normal insanlar bununla ilgili biraz düşünüp “ Tüh ya, ne düşüncesizim” dedikten sonra onu unutuyorlar. Ama aşırı düşünenler bunu bir iki ay her gün düşünüp duruyor. Muhtemelen de en yakınındakine anlatıp, iki ay boyunca habire bundan söz ediyor.

Eğer işle güçle, okulla filan ilgili bir başarısızlık varsa ben daha çok kafaya takıyorum. Çünkü genellikle parlak bir öğrenciydim ve ilkokulda beş aldıktan sonra annesi tarafından “ Başka kimler beş aldı?” diye sorulan bir geçmişim var. Öyle onur öğrencisi filan olarak mezun olduktan ve yüksek lisansı yarım bırakıp yıllar sonra yeniden başka bir bölümde başladıktan sonra, bölüm başkanımız Günay Kut bize sınavda Türkçe bir metin verip bunu Eski Türkçe yazın dedi. Ee ama bize tarih bölümünde yazmayı öğretmemişlerdi ki, sadece okumayı biliyordum. Yanlış olduğunu bile bile yazdım, işin tuhafı Türk Dili Edebiyatı mezunu arkadaşlar da hep yanlış yazdıkları için Günay Hanım hayal kırıklığına uğramıştı. Ne utanç verici! Uzun süre bunu unutamadığımı anımsıyorum. Interbank’ta da Personal Banking eğitimine alınıp, kabul edilmediğimde ( Hem kişilik olarak, hem de eğitim olarak yanlış seçim yapmışlardı ) nasıl başarısız olurum diye geviş getirip durmuştum. O işi istediğimden değil, başarısızlık bizim ailede ölmekle eşdeğer olduğu için.

Ben bu tip insanların aynı zamanda mükemmeliyetçi bir yapıya sahip olduklarını düşünüyorum. Yanlış yapmamaları gerektiğini düşünüyorlar. Bu ya çocukluktan aileden , ya da çevreden kaynaklanıyor, ya doğalarında var, ya da hepsi birden. Örneğin ben IG’da bir paylaşım yaptım diyelim. Metni yazarken de bir dahi ekini ayırmadım. Sonradan fark edip düzeltsem de, bir hafta boyunca o aklıma gelip sinirimi bozabilir. Ya da arkadaşlarla buluştum ve her zaman olduğu gibi car car çok konuştum. Eve geldiğimde zaten en az bir hafta bir yere gitmeyeyim moodunda oluyorum, ama son beş dakika niye Hüdhüd kuşundan o kadar uzun söz ettim, ya da Osmanlı’da Sıbyan Mektepleri konusunu açmam şart mıydı diye de dertleniyorum.

Geleceğe yönelik aşırı düşünme olayı da daha sinir bozucu. Hadi geçmişteki olmuş bitmiş, artık değiştirmene de imkan yok, bir süre sonra dertlenmenin etkisi zayıflıyor. Ya herhangi bir şey olmadan önce kafanda evirip çevirmene ne demeli ? Biriyle konuşacağım örneğin, bana şöyle derse böyle derim, böyle derse de şunu söylerim, ama ya şunu derse filan diye önceden düşünmeler. Ya da kötü bir olay olur diye senaryolar yazmalar. Bir yere gideceğim, kedi de içerde uyuyor, pencereleri kapatırsam bunalacak, kapatmazsam bir odanın penceresinden diğerine geçip aşağı atlarken ya düzgün atlayamazsa da ayağı kırılırsa ( Bahçede ağaçtan düşüp bir ayağı kırıldığı için sürükleyen kedi var ve bizim cambaz da hep aynı biçimde dışarı kaçıyor. ) ya biz yokken köpeklerden biri serbest kalır da henüz kaçamayan minik kedi yavrularını öldürürse. ( Site tarihinde olmuşluğu var. ) Kontrol edemeyeceğim şeyler üzerine kontrol etme çabaları yani. Tabii hastalık hastası da olunca, benimki özellikle bağışıklık sistemimin çöküşü ile tetikleniyor, sağlık üzerine endişeler, Dr House gibi en bilinmedik hastalıklar üzerine çeşitlemeler gırla gidiyor. Yani sonunda ölümsüzlük diye de bir şey olmadığını sürekli kendime hatırlatıyorum ama, bu kaygı kumkumalığı niye yakama yapışıyor bilmiyorum. Woody Allen’ın İstanbul şubesiyim herhalde derdim, şimdi mekan da değiştirdik, Gebze şubesi oldum. Bu hipokondriyaklığım ile ilgili başka bir yazım da var. İlgilenenler şuradan okuyabilirler.

Pia Callesen ( Danimarkalı Klinik Psikolog ) “Live more think less”adlı kitabında fazla düşünmeyle ilgili görüşlerini yazmış. Aslında 2020 yılında yapılan bir araştırmaya göre ruhsal hastalıkların nedeni olumsuz düşüncelerimizden çok, bu olumsuz düşünceler üzerinde fazlaca zaman harcamamızmış. Bu fazlaca zaman harcamayı azaltmak için de bazı çözüm yolları önermiş. Bunların içinde biri düşünmeyi ertelemek. Tetikleyici düşünceler dediği düşüncelermiş asıl bize yük olan. Bunları şu anda değil de örneğin akşam saat 19. 30’da düşüneceğim diyebilirmişiz. Çok da uyuma saati olmasın o zaman uykusuzluk yapar diyor. Sabah bize daha çok endişe veren bazı düşünceler aradan zaman geçince daha az endişelendirici olabilir demiş ki, bence de doğru. Odak değiştirme pek çok psikoloğun önerdiği bir yol. Ben takıntı yaptığımı fark ettiğimde gidip fiziksel bir işle meşgul oluyorum. Kabak boyuyorum mesela, ya da bir şeyler yazıyorum. Hoşlandığım bir diziyi izliyorum. ( Bu genellikle Star Trek oluyor. )

Bazen de gerçekçi olmayan hedefler belirlemiş olduğumuz için, fazlaca mükemmeliyetçi olduğumuz için ruminasyona düşüyoruz. Aslında kafamızda yarattığımız o mükemmeli kırmak rahatlatıcı olabiliyor. Bu mükemmeliyetçilik işimizde, ya da ciddi bir şeylerde olduğu kadar gündelik işlerde de çok can sıkıcı olabiliyor. Hepsi de öğrenilmiş ve kalıplaşmış şeyler aslında. Eskiden evde üç öğün yemek yerdik. Alışageldiğimiz üzere bir etli sıcak yemek, bir zeytinyağlı yanına da pilav, makarna ve börek gibi karbonhidrat sonrasında olmazsa olmaz tatlı biçiminde yemek yaptığımız için gayet sağlıksız hissediyorduk. İkindi çayı için de mutlaka kek poğaça olurdu. gelen misafire çarşı işi, pastaneden alınmış ikram yapmak ayıptı. Ben hala misafire evde ikram yaparım. Ama pekala dışardan alınma malzemeyle de misafir ağırlanıyor. Bizim nesil bu konuda manyak olan son nesil bence. Gelen misafirin sırtına yastık yerleştirmek de bu tarz bir şey. Sırf bu saçma sapan düşünceler yüzünden habire kendimi sorgular oldum. Kapıdan bir komşu uğruyor örneğin. Bir şey söylemek için ya da bir şey getirmiş. Azıcık konuşuyoruz, “Buyrun bir kahve içelim.” diyorum, “Yokbaşka zaman içeriz, işim var.” filan diyor. Zaten oturmaya gelinecek zaman değil biliyorum. Ama gittikten sonra acaba ısrar etmeli miydim, ısrar etmediğim için mi oturmadı diye içim içimi yiyor. Bu ısrar etme alışkanlığı da annelerimizden bize geçmiş bir alışkanlık. Biz genç kızken yurt arkadaşlarım Sakarya’ya evimize gelmişlerdi. Annemin yaptığı yemekleri çok beğenmişlerdi. Bir belki iki kez ısrar edip, isteyen istediğini yesin diye bırakmıştık. Yurda dönünce biri “ Annenin şu yemeği çok güzeldi.” dedi. “E bir kez daha almadın.” dedim. “Ama ısrar etmediniz ki bir kere söylediniz, bizim oralarda dört beş kez ısrar edilir.” dedi. Al sana kafaya takacak bir şey daha!

Şimdilerde yaptığım ve yapacağım şeyleri çok fazla ince eleyip sık dokuduğumu farkedince ki önce bunun farkında olmak gerekiyor, ya o düşünceyi salıverip gitmesini sağlamayı, ya da yerine onu düşünmememi sağlayacak bir şey bulup odak değiştirmeyi deniyorum. Bu bahçeye çıkıp kedi sevmek de olabilir, roman yazmak da, dizi izlemek de. Aynı anda iki üç şey yapıp yine de abuk subuk düşünebilme yeteneğim olduğu için bu bende biraz daha güç oluyor itiraf edeyim. Ama eskisinden daha iyiyim sanırım, darısı diğer fazlaca düşünenlerin başına.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *