Metin Eloğlu’nu antoloji şiirleri ötesinde tanımaya ne zaman başladım anımsamıyorum. Hani şu Boynumun Borcu ” Leman Hanım / Size bir şiir borcum vardı ya/ İşte onu ödüyorum” ve Eloğlu başlıklı ” Eloğlu binlik bozdurur / Ben bozduramam” diye başlayıp, ” Bu soyadı bana haram” diye biten şiirleri haricinde. Ama elimdeki en eski kitabı üzerinde 25.10.85 Sander, Şişli Nilgün Günaydın yazıyor, 82 basımı. Interbank’a başlayalı altı ay olmuş, çömez bankacıyım hala yani. Kitap Adam Yayıncılık’ın, Yurt Ansiklopedisinde çalışırken almamışım da, sonradan almışım hayret.
Bu kitap üzerine adımı soyadımı, aldığım yeri tarihi yazma işini seviyorum. Eskiden Sahaflar Çarşısının yakınında bir amca isim mühürleri yapardı, Eski Türkçe. Çoğu kitabımda vardır bu mühür. Bir de kitabı nereden, ne zaman aldığımı kaydetmem önemli, sonradan gerekebiliyor şimdi olduğu gibi. Çok kitap aldığım zamanlar üşenip kaydetmediğim de olmuş. Kitabın üzerinde isim yazması, birine ödünç verdiğinizde hak iddia etmenize, ya da onun anımsamasına da yarar diyebilirsiniz. Benim durumumda bu geçersiz. Çünkü ben kitap ödünç vermiyorum. Çok dara düşmedikçe başkasından kitap da almam. Ancak akademik bir çalışma filan için gerekecek de, ben onu kütüphane ve benzeri yerlerden bulamayacağım, bulamazsam çok şey kaybediyor durumda olacağım, işte ancak o zaman yüzümü kızdırıp isterim, mümkünse fotokopi çektirip hemen iade ederim. Kitaplığımdaki kitabı vermektense, yenisini alıp hediye etmeyi tercih ediyorum. Bu da böyle bir saplantı. Tamam kitapları da öteki tarafa götüremediğimizi biliyorum. Yine de ben yaşarken burnumun dibinde olsunlar yeter.
Metin Eloğlu derken yine uçup gittim. Azıcık Garip azıcık İkinci Yeni’ye giriyor kendileri. Aslında şiirleri okurken böyle ben Garipçileri ya da İkinci Yenicileri severim gibi cümleler kurmayı sevmiyorum. Şiirlerinden çoğu zaman hoşlanmadığım bir şairin bile sevdiğim bir şiiri çıkabiliyor. Tabii, çoğu şiirinden hoşlandığım şairler de var, ama ben şiirlerle yaşayanlardanım sanırım. Uzun bir zaman önce bu konuda da yazmışım. Şiir kitaplarımı hep önlere, hemen ulaşılabilir bir yere koyarım kitaplığımda. Bazen aklıma bir dize düşer, hemen okumak isterim. Çoğu dize, şiir de ezberimdedir zaten. İyi bir hafızam vardır. Ama bu alışkanlığı Divan Şiiri için uygulamadım nedense. Kendi araştırma konum olan Fevzi Divanından bir tek şiir bile yok ezberimde, halbuki ne kadar çok zamanımı verdim, üç ayrı nüshadan transkripsiyonunu yapmak ve üzerinde çalışmak için. Divan şiirinin o derin, çok katmanlı, anlamlı yapısını da çok severim. Bak burada ne demiş, aslında ne anlamlara geliyor, bu konuda saatlerimi verebilirim, ah ama işte nedense hafızama kaydetmiyorum onları. Neyse ki istediğim zaman açıp okuma lüksüm var.
Ben Eloğlu’nın sözcüklerle oynadığı şiirlerinden çok, duygularını apaçık ifade ettiği, kimi zaman üzgün, kimi zaman kızgın, aşk dolu, acı, alay dolu şiirlerini seviyorum. Bazı şiirlerinin argo yapısı çok hoşuma gidiyor, argoya merakımdan olsa gerek. Metin Eloğlu bir de iyi çizer. Babamla aynı yıl doğmuş, 1927. Babam Güzel Sanatlara gitmek istemiş, koşullar onu Hukuk Fakültesini bitirmeye zorlamış. Eloğlu Güzel Sanatlara başlamış, siyasi nedenlerle tutuklandığı için kaydı silinmiş. Ama pek çok sergide, eserde imzasını görmek mümkün. Hem babamın, hem Eloğlu’nun babasının adı Hasan. Ne ilginç bir tesadüf. Hayatı mücadeleyle geçmiş. Geçim sıkıntısı, politik görüşünden ötürü çektikleri, izin tecavüzünden beş yıla kadar uzayan askerliği, aşkları. Bizim ülkemizdeki klasik şair portresi mi demeli ne demeli bilmiyorum.
Hadi şimdi de biraz sevdiğim şiirlerinden söz edeyim. İsyankar, eleştirel yapısı şiirlerinde hemen kendisini gösterir. Ömür Törpüsü şiirinde ” Yaşamak istiyorum / Yaşamak istiyorsun / yaşamak istiyor / Böyle şiir olmaz, diyeceksin biliyorum / Ama böyle dünya olur mu ? / Böyle barış olur mu ? Böyle kardeşlik olur mu ? / Biliyorum katlanıver diyeceksin; / Ama böyle de yaşamak olur mu !” der. Zurnanın Zırt Dediği Yer’ de şöyle karşılaştırır tuzu kuruları ve tuzu bile olmayanları : ” Bu dünya Sultan Süleyman’a kalmamış; / Ama size kalacak. / Olur a, Sultan Süleyman bilememiş işini; / Ama siz bileceksiniz. / Şöyle sizinle beraber üç beş kişi; / Öte yanı kördöğüşü. / Bir gün yaşamışsınız, ömrünüze bereket; / Akşam olmuş kendiliğinden/ Bir konağınız var dayalı döşeli; / Kapıda arabanız, oda oda mutluluğunuz; / Kadehte kuşsütü var, tabakta minaregölgesi… / Biraz da aşk masalı ekleyin bu düzene / Eklediniz mi ? / Oh, yaşamak ne güzel şeymiş be! / Güzeldir tabii… / Şimdi de bir oda düşünün bakalım; / Halı, kilim hakgetire / Ekmeğin , katığın lafı hiç edilmesin / Otu ocağı bir kalem geçin, / Beş kişi uzanmış bir sedire / Basıyorlar küfürü / Kime ? / Ne bileyim ben kime… / Bu oda niçin mi yoksul ? / O beş kişi yoksul da onun için / Bu bayların, bayanların derdi ne mi ? / Ne olacak memleketin derdi. / Peki ama çaresi yok mu bu işin ? / Ha şöyle, / Düşünmeye alışın. ”
Çilingir Sofrası şiirinde de şöyle diyecektir : ” Bu zıkkıın yanında / Arnavut ciğeri ister, bir / Çiroz salatası ister, iki / Cacık ister, üç / Adalet müsavat hürriyet demeye / sadece yürek ister ” ve Şişedeki şiirini de yazmasak olmaz : ” Şişede durduğu gibi durmaz ki kafir / Tutar insana yaşamayı sevdirir”
Peki ya aşk, işte aşık Metin Eloğlu çok güzel. Hız şiirinde şöyle demiş : ” Kişi diledi mi bir cayılmaz ediniyor kendine / Şimdilerde horozlanan bir umuda abanıp / Her gün bir ertesi ustalığa bürünüp / Sağınlar yolladı beni bu besine / Aşk mı ? o en kesin yasam / ne güzel kendimi bu hızda bilmek / Değil sana boşvermek / Tavuk bile kesemem ”
Sevdiğine kızıp bozulması da bir alem. Bu da Hadisene şiirinden : ” Bir kıyımız mı kaldı bu denizde ? Onu da batır hadi! / Çiçeğimizi yol, rüzgarımızı bur, suyumuzu acıt / Gökyüzümüz mü nerde? Sahi nerde bizim gökyüzümüz ? / Hani lokman bulutlarımızda güvercin lekelerimiz? / Gözümüzü körelt hadi, içimiz börtsün, ellerimizi yırt. / Bak ıslağımız da kurudu, kurumuz yamyaş. / Sanki bönüz, sanki debelenen bir sıpayız çayırda, hiç şenlik görmemişiz! / Ko. yarın sabah ortalık da ışımayıversin; / Ko buluşmayalım şu kuytu haziranda; / O salı gecesi hiç sevişmeyelim mi ? Peki sevişmeyelim; / Ne çıkar? / Ne mi çıkar ? ”
Erkenci şiirinde yansıttığı erkek çoğumuza çok tanıdık gelmiyor mu ? ” Olanı biteni sen de biliyorsun / Bu ara pek keyifli değilim / Heyheylerim üstümde / Niyetimi sen de biliyorsun / bahar mahar ama / İnsanın canı neler istiyor / Geleceğe inandı mıydı hele / işini sen de biliyorsun / Çarçabuk olsun istiyor / Beni yarın sabah erken uyandır ”
Daha Neler şiirinde içindeki isyanı nasıl güzel yansıtmış, bazen ben de “Hah işte, aynı böyle hissediyorum diyorum : Bu bahar sabahlarını yasak etmeli / Elma çiçeğiymiş sulardaki türküymüş / Kurşuna dizmeli bokları / Şu bıcır bıcır kuşları köpeklerin önüne doğramalı/ İmiğini sıkmalı tanyelindeki muştunun / İnsan neler için doğuyor da / Neler için yaşayıp / Neler için ölüyor.”
Metin Eloğlu’nun duygularını yansıtırken seçtiği sözcükler, bu konuda da uzman olduğunun kanıtı. Buzlucam’da ” Camı kırmak çok kolay / Göğü hep göğertmek / Unu hiç acıtmamak / Çölü tez çimlemek / Er’i dişilemek / Piçi babalamak / Sonu ilklemek hemen / Zor olanı sen ”
Benim en çok sevdiğim şiirlerinden biri Sen Gideli şiiridir. Biraz uzun ama buraya yazmadan yapamayacağım. Bu şiirdeki duygusallık ve samimiyet, okuduğum çok az şiirde var :
” Yarın sabah yüzümü de yıkamayacağım / Donum fanilam leş gibi oldu hele / Tırnaklarım uzadı kesmeye üşeniyorum / Biri sevabına çişimi de ettirse // Sokağa çıktım mıydı akşam serinliğinde / Bacaklarımda derman yok / Rakı makı içiyorum gene olmuyor / Ne Sabri’ye uğradığım var ne Celile’ye // Başım dönüyor içim sıkılıyor habire / Bu dünyada pırıl pırıl şeyler vardı hani / Cümbüşler vardı kahkahalar vardı hoşbeşler vardı / Hepsi peşine takılıp giti mi ne // Anlamam o kadar incesini / Sen yanımdayken yaşamak güzeldi işte / Bana maşallah derlerdi ne iyisin derlerdi / Neysem neyim kime ne // Kırtipilim bomboğum esiriklinin biriyim / Dünya yıkıldı altında kaldım sanki / Anlaşılan bu birisinden kazık yedi diyorlar / Sen gitmeseydin de keşke // Et sevmezdim ya inadına cızbız köfte yiyorum / Küfür ediyorum sokaklara tükürüyorum / Nerde o efendilik, o kılı kırk yarmalar / Adam sen de // Tokalaşmalarla merhabalarla ilişiğim yok / Işımış İstanbul’a bayılırdım bir vakitler / Yaz bitecek diye ödüm kopardı / Şimdi hepsi bilmemneyime // Ya büsbütün yitirsem seni / Ölsen ya da başka bir erkeğe varsan / Sana dokunamasam sesini duyamasam / Bırak allasen insanı deli etme // Odayı Mürvet Hanım derleyip topluyor / Temiz pak bir lokanta buldum sözde / Sağa dön olmuyor sola dön olmuyor geceleri / Önümüzdeki salıya gel bari ”
Sevebilmek güzel, sevdiğini anlatabilmek daha da güzel. Son olarak Eşcil’den iki dize : ” Aşksa bu, ben buna varım, günlerim sığı; / Gündüze de kalasın diye sevdim seni geceden”