Sabah erkenden uyandık. Ne de olsa Türkiye iki saat önde, bizim için geç bile sayılır. Banyo yaparken suyun ne kadar klorsuz olduğunu fark ettim. Türkiye’de saçlarımı kremlemesem keçe gibi olur, burada yalnızca şampuanla yumuşacık oluyor. Zaten içilebiliyor da. Yapılan bir araştırmada musluk suyunun beş ayrı şişe suyundan daha kaliteli olduğu anlaşılmış. Su demişken tabii şişe suyun tadı yine hoşuma gitmedi, musluk suyunun tadı daha güzel. Çayı filan da musluk suyuyla yapıyoruz zaten. Bizim içtiğimiz gazsız, düz su pembe kapak ile satılıyor, mavi kapaklılar gazlı oluyor. Galiba bir de yeşil kapak vardı yine gazlı. Hava soğuk olduğundan gün içinde fazla susamıyoruz.
Kahvaltıdan sonra yürüyerek Andrassy Bulvarına ulaştık. Burası 2002 yılından beri Unesco Dünya Miras Listesindeymiş. Peşte’nin şanzelizesi diyorlar. Opera, Liszt Ferenc Müzik Akademisi, Bale Enstitüsü , Oktagon, Terör Müzesi, Güzel Sanatlar Üniversitesi Binası, filan hep burada. Alışveriş merkezi aynı zamanda. 2.4 km uzunluğundaki caddeden Kahramanlar Meydanı’na (Hősök Tere) ulaşılıyor. Türkiye Konsolosluğu da bu caddenin üzerinde yer alıyor. Macar Sigorta Şirketleri Birliği’nin merkezi de Konsolosluğumuzun yakınındaymış.
Kahramanlar Meydanında Milenyum Anıtı, Macar Yöneticilerin heykelleri, tam ortada Macar Prensi Árpád ve onun savaşçılarını betimleyen bronz atlı heykeller ve Cebrail Heykeli var.
Daha sonra Güzel Sanatlar Müzesi (Szépművészeti Múzeum) ve Çağdaş Sanatlar Müzesini (Műcsarnok Kunsthalle ) gezdik. Hüsam Andras Böröcz’ eserlerine bayıldı. Ben de Peter Földi eserlerine.
Műcsarnok ( Hall of Art) çağdaş Sanatlar Müzesi Albert Schickedanz ve Fülöp Herczog tarafından tasarlanmış 1896 yılında tamamlanmış.
Kahramanlar Anıtından sonra Varosliget Şehir Parkında dolaştık. Bir tarafta buz pisti, onun tam karşısında da kaplıca vardı. Bir taraf buz, öteki taraftan dumanlar çıkıyor ve suda ördekler yüzüyor. Çok güzeldi.Bir de ben her gördüğüm çam ağacında ilginç kozalaklar var mı diye bakındım.Çok ilginç kozalakları olan çam ağaçları vardı, epeyce de topladım, peri ve yılbaşı süsü yapmak için. Yanımda torba taşıyorum artık 🙂
Bahçede yine bir Korelinin, Ahn Eak Tai’nin heykelini buldum. Kore beni takip ediyor. Kendileri bestekar ve orkestra şefiymiş. Berlin, Viyana ve Roma Filarmoni Orkestralarını yönetmiş. Philadelphia ve Seoul F Orkestralarını da. Kore Milli marşının da bestekarıymış. Macaristan’da da üniversitede Zoltan Kodaly ile çalışmaları olmuş, o yüzden burada heykeli var. Kimin aklına gelir burada da bir Koreli ile karşılaşacağım.
Ayrıca Tarım Müzesi de buralarda ama gezmedik, çok yorulmuştuk. Yine bir Christmas pazarı vardı, onu gezdik, müzik çok güzeldi. Aslında elimde videoları da var, ama Youtube’a yükle, oradan link ver filan üşendim şimdi.
Dönüşte Terör Müzesine gittik. Gabor bu müze hakkında pek güzel şeyler söylememişti, ama yine de merak ettik. Ama Gabor haklıymış.Düzenleme çok kötü. Her odanın duvar kenarına İngilizce çoğaltılmış broşürler koymuşlar, ama sergiledikleri şeylerin İngilizce açıklamaları yok, hepsi Macarca. Sık sık videolar var, ama durup izlemek yorucu oluyor. Daha çok Sovyet mezalimi anlatılmış, Nazilerle ilgili az şey vardı sanki. Yani pek hoşumuza gitmedi. Fotoğraf çekmek de yasaktı.
Terör Müzesinin yakınında Yunus Emre Enstitüsü vardı. Hüsam merak edip girdi, ben dışarda bekledim yine asosyal kimliğime bürünmüştüm. Enstitü 3 katlı tarihi bir binada faaliyet gösteriyor. Türk kültürünü tanıtmak için 2009 yılında açılmış. İçinde zaman zaman konferans, konser gibi etkinlikler oluyormuş. Türkçe dersi de veriyorlarmış. Biraz yürüdükten sonra üşüdük. Bir troleybüse bindik ve Parlamento Binasına gittik, gece görüntüsü muhteşemdi. Önünde polisler vardı. Bir süredir, özellikle geceleri yeni çıkartılan yasalar için protesto gösterileri olduğundan buradaymışlar, ama hava çok soğuk olduğundan sanırım gösterici filan yoktu bu akşam.
Bir sonraki gün çok güzel bir parkın içinde yürüdük önce, sonra Buda tarafına geçip Budin kalesini gezdik. Burada da görülecek pek çok yer var. Hava da soğuk olunca insan daha çok müzelerin içine girmek istiyor, bir süre sonra hareketler filan yavaşlıyor çünkü.
Şimdi müzelerle ilgili daha önce söylemeyi unuttuğum bir şey söyleyeyim. Müzelerin hepsinde ücretsiz vestiyerler var, herkes çanta ve kabanlarını filan bırakıp rahat rahat geziyor.Eğer çantanız vermeyecek olursanız bazen sorun çıkabiliyor. Macaristan Ulusal Galerisi’nde (Magyar Nemzeti Galeria) sırt çantamı büyük buldukları için onu sırtınızda değil elinizde tutun dedi görevli, bir başka görevli ise doğrudan beni vestiyere yönlendirdi. Galeri demişken gerçekten görülmesi gereken tablolar var. Kral Matthias Corvinus ile Napolili Beatrix 1476’da evlenmişler, o yüzden pek çok İtalyan sanatçı ve zanaatkar bölgeye gelmiş. Müzelerdeki İtalyan ressamların yaptığı tablo sayısı da bu yüzden çok. Buda bölgesine ilk yerleşimler Moğol istilası sonrası olmuş. 1265 yılından sonra Macar kralları bu bölgeden ülkeyi yönetmişler. Mohaç sonrası kale yıkılmış, daha sonra 2. Dünya savaşı yıkımları yaşanmış, yıkıla yapıla bu güne kadar gelmiş. Şu anda Unesco Dünya Kültür Mirası listesinde. Bu bölgede Aziz Matthias Kilisesi, Milli Galeri, Kütüphane, Tarih Müzesi, Balıkçı tabyası gezilmesi önerilen yerler arasında.
Akşam yine bir Christmas Pazarına gittik. Hüsam’ın epeydir göz koyduğu somon balığından yedik. Ama çok fazla geldi. Dün de langos yemiştik, pizza gibi bir şey hamuru bizim pişi hamuru gibi, ama kızartma olduğu için o da ağır geldi bana. Bundan sonra dışarda bir şey yemem dedim. Marketten aldıklarımızı evde pişirmeye karar verdik. Pazarda büyük bir binanın duvarına müzikle kar taneleri yansıtıyorlardı, ayrıca canlı müzik de vardı. Biraz oyalandıktan sonra eve döndük, yine yürüyerek. Günde 20 bin adım yürüyoruz.