by

Gündelik İşler

“Bu da konu mu, herkesin yaptığı işler bunlar!” diyerek küçümsemeyin sakın. Ömrümüzü yiyor bu işler de, bazen farkında bile olamıyoruz. Bu konuyu da kafama dün ütü yaparken taktım, kendimi ilk bildiğim günlere geri gittim, oralardan, günümüze kadar geldim.

Şimdi bu işlerin içine ortalık temizlemekten, çöpü dökmeye, ütü yapmaktan, yemeğe, alışverişe gitmekten, dolap temizlemeye her bir şey giriyor. Çalışan kadın ya da erkekseniz para kazandığınız iş kısmındaki gündelik işler değil benim kastettiğim. Bu çok lüzumlu lüzumsuz işler de evli de bekar da olsa genellikle kadının başına kalmış durumdadır. Gerçi son zamanlarda bazı gençler bu işleri bölüşüyor, ama bizimki gibi ataerkil ülkelerde çoğunlukla da kadına kalıyor.

Eğer saplantılı bir insansanız, OCD ile ilgili yazıma bakınız, o zaman durum giderek daha da vahamet arz ediyor. Ama normal biriyseniz bile sürekli her gün aynı işleri yapmak zorunda olmak sıkıyor insanı. Hele de benim gibi” Bitsin de kitabımı okuyayım, bitsin de yazımı yazayım, bitsin de dersimi çalışayım, bitsin de kabak boyayım.” filan diye sabırsızlanıyorsanız, o iş bitmiyor bitemiyor.

Tabii iç çamaşırları da ille ütülensin, tek çeşit yemek olmaz, yanına bir de şunu yapıvereyim, bu kokuyor mu acaba, dur şunu da yıkayayım filan diye kendinize habire iş yaratan biriyseniz, günün yarısı temizlik, ütü, çamaşır yemek yapma ile geçebiliyor. Hele bir de benim gibi Mengenli geniniz varsa, IG’da şurada burada gördüğünüz her ekmeği, kurabiyeyi, yemeği denemeye meraklısıysanız, her gün fırın çalışır, siz de ilgi alanlarınıza yer açmak için geç uyumaya başlarsınız. Ondan sonra “Sabahları niye gözlerimin altı morarıyor, dört saat uykuyu beşe mi çıkarsam acaba?” filan diye düşüncelere dalarsınız.

Harika icat, ama kül dökme sorununu düşündün mü ?

Yani demem o ki ev işleri bitmez, bitemez. Üstelik gündeliğe gitmiyorsanız, bunun için para filan da almazsınız, ev kadını iseniz, “Ne yapıyor ki evde oturuyor, para kazanmıyor, bütün gün lak lak” vs diye küçük görülürsünüz. Halbuki tüm o işlere para verilse, çocuk bakma da dahil olsa, muhtemelen kocanızın aldığı paradan fazlasını buna harcaması gerekir. Eğer çalışan bir kadınsanız yine aynı ev işleri başınızdadır, kocanız çok yorgun gelmiştir kumandayı eline alıp yemeğin hazırlanmasını bekler. Genellikle, çoğunlukla yani. İstisnalar da kaideyi bozmaz. Ara sıra kendini paralamayan kadınlar çıkar mı, çıkar tabii, ben onlardan değilim örneğin.

Şimdi bir arkadaşım “Bu kadar rahatsız oluyorsan, bir kadın tut ona yaptır, maddi durumun da elverişli, zamanın da sana kalır.” demişti. Aslında evin içinde yabancı birinin iş yapması da hoşuma gitmiyor. Ama emekli olmadan önce çalışırken temizliğe gelen hanımlar oldu tabii, mecburen. Mecburen diyorum, öncelikle bel fıtığı ameliyatı geçirdiğim için kendime dikkat etmem gerekiyor. Yine de bazen önemsemeyip tutulup kalabiliyorum. Geçen taşınmada altı yedi ay kendime gelemedim, şimdi yine taşınacağız, kitap toplamak, kutulamak filan yavaştan almam lazım. Bir de donuk omuz problemi çıktı iki üç aydır. Sağ kolumu uzattığımda, belli bir yere kadar uzatabiliyorum. Allahtan ağrı eşiğim yüksektir. Ona aldırış etmiyorum da , genelde geri park ederken arkama dönüp park ederim. Geçen kolumu koltuğa koydum bir sancı, dönüp de park edemeyip düz girdim park yerine. E Corona zamanı fizik tedavi, hastane şu bu da olmaz, evde kendi kendime egzersiz yapıp açmaya çalışıyorum. Bir de doğuştan solak olup sağa döndürüldüğüm için, sol kolu kullanmaya başladım.

İşte esas anlatacağım temizliğe gelen hanımlardı. Genellikle ben işte iken geldikleri için başlarında durmayınca savsaklama huyları olabiliyordu. O kadarını kabulleniyorsunuz, ama dünya kadar abuk subuk olay geliyor başınıza. Bir hanıma “Çamaşırları yerleştirme, ben gelince yerleştiririm.” dediğim halde , ille de yerleştirme meraklısıydı. İşi olmayan çekmecelerimi de açıp karıştırdığını anlamıştım. “O sütyenleri nerden aldın ? Çok beğendim ” demişti bir gün. !!!

Bir tanesi de dökümlü fatura geldiğini bilmediği için memleketini aramış her geldiğinde telefonla. Tabii “Ben devamlı çalışan bir hanımla anlaştım.” deyip göndermiştim. Bir tanesi yemek beğenmezdi. Zaten yoğun çalışıyorum, “Ben et yemem, balık da sevmem.” Oldu sen liste yap, ben pişiririm. Biri de benim bir ayda bitiremediğim iki litrelik sıvı deterjanı bir günde filan bitirmişti. “Evde de böyle mi kullanıyorsun?” dediğimde “Yok daha az koyuyorum.” diyecek kadar da saftirikti. Aynı hanım- bazen boş günüme denk geldiği için evde oluyordum – doğru düzgün temizlik yapmayı da bilmiyordu bence. Burası çıkmadı diye gelirdi, “Şunu kullan, ya da işte şu telle ya da süngerle sil” dediğimde, ” Aa çıktı!” diye sevinirdi. Bu arada hemen anneme şükranlarımı belirteyim, titiz, temiz halleri, bana temizliği öğretmesiyle iyi iş çıkardı bence.

Bazı çalışanlar evi sahiplenip, çok güzel yemekler pişirip, hatta yemek alışverişini kendisi yapıp ( Ben o topa zaten hiç girmedim), ev sahibinin aklına gelmeyen işleri de yapıyorlarmış. Örneğin bir arkadaşım ” Aaa ne yemeği, o kendi yemeğini yapıp yiyor.” demişti de ne şaşırmıştım. Bir başkasının çalışanı da söylenmediği halde, sebze filan ayıklayıp hazır bırakıyordu mesela. Bana da hep iş bilmez, tembel olanlar düşmüş demek. Ütü çok olduğu için, ütü de yapmasını istiyordum gelen hanımın, ilave ücretle tabii. Bir bakıyordum, havlular, çarşaflar ütülenmiş, gömlekler duruyor. “Ben gömlekleri ütüleyemiyorum.” demişti. Hani pantolon veririm, çift çizgi olur dersin, ya da plili etek, ama gömlek de ütülersin yahu !

Uzun süre hem bana hem anneme gelen bir başka hanım da çok sakardı. Durmaksızın bir şeyler kırar, kabloları koparır. Bir de sanki hiç suçu yokmuş, çok dikkatliymiş gibi ” Aaa bu kopmuş, bu kırılmış. Bu çatlamış” filan diye elinde parçasıyla gelirdi. Burak o yüzden okula giderken “Benim odama girmesin, bilgisayarımın tüm kablolarını koparıyor.” demeye başlamıştı. Orayı sen temizleme, burayı silme, filan deyip işlerin nazik kısımlarını biz üstleniyorduk. TV normal bezle silinmeyecek, ıslak bezle şurasının tozu alınmayacak, o lamba hassas onu bana bırak filan, insan sinir sahibi oluyor. En acısı bir gün tüm tembihlerime rağmen balkon kapısını açık bırakan biri ( Halı kurusunmuş ) kedimin balkondan düşüp , ölmesine neden oldu. O yüzden hala eve temizlikçi gelmesi konusu hoşlandığım bir şey değildir. Hele şimdi Corona çıktı, zaten çok mecbur kalmadıkça kimseyi çağırmıyoruz. ( Şu anda içeride petekleri takan bir usta var, yanında getirdiği diğer ustaya maske verdim, sonra da nasıl sıkıştırılacağını gösterdim. )

Annem geçen gün evdeki fazlalıkları verip, ” Ben öldükten sonra bir de eşya mı toplayacaksınız.” dedi. Allah gecinden versin ama, sen öldükten sonrasını da düşünme artık, o kadar da değil.” dedim. Ben beni mutlu eden şeylerle birlikte yaşamayı seviyorum. Benim İkigaim kitaplarımla birlikte olmak, okumak, yazmak, çizmek. Bu konuda minimalist olmak da istemiyorum. Ama bunun da yapılacak işleri arttırdığı bir gerçek. Artık ne yapalım, “Gülü seven, dikenine katlanır.” diyeceğiz herhalde. Yine de cam silmek, ütü yapmak, temizlik, her gün zevk için değil de görev gibi yemek yapmak gibi işleri sevmiyorum ben, sanırım hiç de sevmeyeceğim. Öte yandan yapılmayınca da rahatsız oluyorum. Keşke biraz daha rahat olabilsem bu konuda. Ama işte olmayınca olmuyor.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *