by

Nazire Annem

Nazire annem öte aleme göçeli bugün bir yıl oldu. Ölümü istediği gibi çekmeden, çektirmeden, aniden oldu. Böyle olduğunda geride kalanlar için çok zor oluyor. Kendisi ölenin ardından çok ağlanmasını hoş gören bir insan değildi. İnançlıydı çünkü, aslına geri döndüğüne inanırdı ölenlerin. Biz ardında bıraktıkları da onun çok iyi bir yerde olduğuna eminiz, ama işte ayrılık olmasaydı; özlüyoruz. Hele Saklıköy’e temelli taşınalı her bir köşede onunla olan bir anımızı hatırlıyoruz Hüsam ile. Kaldığı odanın adı bile annemin odası hala. Ben bugün biraz benim tanıdığım Nazire anneyi anlatmak istiyorum sizlere

1987 yılında Hüsam ile tanışıp kısa sürede evlenmeye karar verdiğimizde ailelerin tanışıp, nişanlanmamız için tatil olan bir 23 Nisan’ı seçmiştik. Benim annemler o zaman Adapazarı’nda, onun ailesi ise Ankara’daydı.Bir tarihçi olarak nereliler çoktan öğrenmiştim bile. Ankara’daydılar ama Erbil, İstanbul kökenleri vardı. Ama annesi Erbil’liydi ve babasıyla uzak kuzen oluyorlardı. Kayınpederim annesi ve kız kardeşlerine baktığı için 50 yaşına kadar evlenmeye cesaret edememiş, sonra yine bir akrabası aracılığıyla Erbil’e gidip annemi istemişti. Annem 20 yaşındaymış. Başlarda 30 yaş fark olduğu için Nazire annemin mutsuz olduğunu düşünürdüm. Tüm ailesini bırakıp genç yaşta Ankara’ya gelmişti. Yıllar sonra bir sohbetimizde sordum,” İsteyerek mi evlenmiştin, annecim?” diye. “Tabii Cemal Bey ile evleneceğim için çok mutlu olmuştum.” dedi düşündüğümün aksine. ” Gurur duymuştum.” diye de ekledi. Hem sevindim, hem de daha o zamanlarda bile sıra dışı bir kadın olduğunu düşünüp, şaşırdım.

Adapazarı’nda nişan
Düğünden bir kare

İsteyerek de olsa, Irak’tan gelip yabancı bir diyarda yaşamak zor olsa gerek. Bir gün yağmur yağarken pencereden dışarı bakıyormuş. Çocuklar “Yağmur yağıyor, seller akıyor, Arap kızı camdan bakıyor.” diye şarkı söylemeye başlayınca, bunlar bana Arap diyorlar diye ağlamaya başlamış.

Sağdaki annem

İlk çocuğunu kaybettikten sonra üç çocuğu olmuş. En büyükleri Hüsam. Sonra Ayşe ve Tahir. Çocuklarından en çok Tahir’i kendine benzetirdi. Sanırım en çok da onunla anlaşırlardı. Hüsam fazla ciddi, Ayşe fazla hareketli. Ayşe’nin çok gezmesine şaşırırdı, ama İzmir’de de hatırı sayılır dost edinmişti bu sayede. Yine de benim gibi az insanla idare ederdi sanırım. Gezmeye gitmese evde kendisini oyalayacak bir şeyler mutlaka bulurdu. Hayatının büyük kısmı üç çocuk, görümceler, akrabalar, gelip giden misafirlerle geçmişti zaten. Belki de huzur arıyordu.

Annem sol alt köşedeki
Nazire annem solda
Babaannesinin kucağındaki Hüsam, annem soldan ikinci
Ailecek Uludağ’da

Yaptığı yemekler herkesçe övülürdü. Biz en çok dolmasını ve “uruk”unu severdik. Çoğu insanın yaptığının aksine onun uruk’u bulgurlu değil, pirinçliydi. Yapma aşamasında elde yuvarlamak zor olduğundan öğretse de hiç birimiz onun gibi yapamadık.. Aşağıda uruk hazırlarken ve Burak’a uruk yapmasını gösterirken iki fotoğrafı var. Dolması da kıyması az, pirinci çok ve limon tuzuyla yapıldığından çok hafif olurdu, hele içindeki soğan dolmaları resmen kapış kapış yenir, sonuncuyu kim yiyecek diye kavga çıkardı. O da benim gibi hamur işlerini sever, çok da güzel yapardı. Saklıköy’de şalvar giyip hamur açmamı gülerek izler, “Biz şehirli kız aldığımızı sanıyorduk, içinden köylü çıktı.” derdi. Bir yıl birlikte Jamie Oliver izlemeye başlamıştık. Tüm yemeğin yapılışını dikkatle izler, Jamie sonunda yemeğe şarabı dökünce, “Mundar etti yemeği.” diye gülerdi.

Onunla ilgili en çok şaşırdığım şey çocuklarına karışmaması, onlara hiç bir şeyi dayatmamasıydı. Hepsine güvenir, tercihlerine saygı duyardı. Sadece Hüsam’a gençken “Sigara içersen, hakkımı helal etmem.” demiş. Ama Ayşe’nin sigara içeceği aklına bile gelmemiş olmalı ki onu atlamış 🙂

Arapça ve Kürtçe de bilirdi. Ben yüksek lisans yaparken Farsça şiirlerimi Kürtçe’ye benzeyen sözcükler dolayısıyla anlayıp yardım etmişti. Dini bilgisi çok iyiydi. Kafama takılan şeyleri ona sorardım, verdiği cevaplar hep beni tatmin etmiştir. Sezgileri çok derindi. Baktığı şeyin ötesini görebildiği çok belliydi. İçinde onun da olduğu çok farklı bir rüyayı hala yorumlamaktan acizim. Bir gün belki anlayabilirim diye düşünüyorum. Üstelik o rüyada Saklıköy’deki evdeydik ve rüyayı gördüğüm zaman daha arsayı bile satın almamıştık.

1992 yılında bel fıtığı ameliyatı geçirdiğim zaman, hemen koşup yardıma geldi. Doktor “Altı ay çaydanlık bile kaldırmayacaksın.” demişti. Annem babam, anneannem ve Afrika’dan gelen dayımla ilgileniyordu. Ama Nazire annem de annemdi. Burak’ı kaldıramadığım bir zamanda onunla ilgilenmesi, oynaması bile çok büyük nimetti. Onun çocuklarla anlaşmasına hep hayranlıkla bakmışımdır. Ben kendim de çocukken pek oyun oynamadığımdan çocuklarla oyun oynayamıyorum. Kitap okurum, bilmece sorarım filan, ama onun düzeyine inip oyun oynayamam, halbuki çocukların en hoşlandığı şeydir bu. Annem en büyük torunu Merve, sonra Cemal, Burak, Ali, Naz ve Merve’nin çocukları Mustafa ve Ali’yi hem çok sevdi, hem de onlarla arkadaşlarıymışcasına oynadı. Onlar da onu çok sevdiler.

Herkes kendi çocuğunu kucağına almış. 🙂

Savurganlıktan hiç hoşlanmazdı. Taze ekmekler dururken hep bayat ekmekleri yerdi. Anne ben onları köfteye koyacağım, tazelerinden al derdim, bir bakardım yine gizli gizli bayat olanları almış. En tutumlumuzun bile mutlaka bir zayıf noktası vardır para harcayacak. Ben annemin ille de alayım dediği hiç bir şeye şahit olmadım, hatta ona hediye aldığımda bile “Almasaydın” derdi. Bir de evdeki her kutuya, kavanoza ona ait olmayan kapağı uydurduğunu hatırlıyorum. Biz çocukları bununla hep dalga geçerdik. Son zamanlarda bazı sağlık sorunları yüzünden yediği içtiğini azaltmıştı. Ama kaymaklı dondurmaya hayır demezdi. Tuzu da sevdiğini ama dokunuyor diye yiyemediğini biliyorum.

Doğayı çok severdi. Deniz kenarında oturmaktan hoşlanırdı. Saklıköy’ü çok sevmişti. Burada anlaştığı bir arkadaşı da vardı. Akşam üzeri buluşup çay içerlerdi. Bahçedeki semiz otlarından kendisine salata yapardı. Saklıköy’de kardeşler ve akrabalar çok hoş sohbetler yaptık, zaman geçirdik.

Hüsam’ın doğum günü

Üç kardeş anneleriyle
Onu ben doğurdum, beni kutlayın derken.
Gün Ötesi Programında Kore dalgası ile ilgili katıldığım canlı radyo programını dinleyerek beni beklerlerken , Taksim’de.
Vapurda, İstinye’ye gitmişiz
İzmir ziyaretlerinden biri
Boğaz gezisi
Bahçede

Tekrar buluşacağımız zamana kadar huzur içinde ol anneciğim. Çok sevdiği Kerkük türkülerinden birisi eşliğinde bir video linki de hemen şurada.

4 Comments


  1. // Reply

    Ruhu şâd olsun Nazire anne’nin <3 arkasından böyle sevgiyle anılmak her kayınanneye nasip olsun.


  2. // Reply

    Canım kuzenim yine harika bir anlatım. 👏👍Maşallah sana. 🧿 Rahmetli kayınvalideni o kadar güzel anlatmışsın ki rahmetli teyzeyi çok çok sevdim. Maalesef tanışmak nasip olmadı. 😔Nurlar içinde uyusun ve mekanı cennet olsun inşallah. 🙏❤️


    1. // Reply

      Çok teşekkürler canım.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *