Yaramaz çocukları severim. İlkokul sürecinde çift kişilikli bir görüntü çiziyordum. Okulda çalışkan, uslu çocuk; evde yaramaz, fırlama. Tabii hiç bir zaman uslu olmadım, o yaramazı korumak amacıyla çizilmiş bir karakterdi sadece. İşte bu yüzdendir ki öğretmenlik yaptığım sürece de yaramaz veletlere hiç kızamadım. “Yapmayın, etmeyin” derken bile ya içimden ya da açık açık dışımdan güldüm durdum onlara. Sonuç olarak hiç disiplinli bir öğretmen olamadım. Çocuklar onları sevdiğimi, yaptıkları muzuratlıklara güldüğümü bildiklerinden, bunu sonuna kadar kullandılar. Bazen sabrımın sonuna gelsem de , olanları gözümün önünde canlandırınca kaşlarımı çatamadım. Lisede öğretmenlik yaparken bile en belalı çocukları çevreme toplamam bundandı.
Şimdi düşündüğümde çocuk romanlarında en sevdiklerim hep sıradışı, baş belası denebilecek çocuklar. Örneğin Pollyanna’nın o her şeyde bir olumlu yan bulan iyimser tavrı beni hep itmiştir. Hep kötümser olduğumdan annem de sık sık onu örnek gösterirdi bana.
Sanırım benim en sevdiğim kız çocuk kahramanların başında Küçük Kadınlar ‘ın Josephine’i var. Onu yazdığı için sevdiğim kadar, inatçı, öfkeli karakteri için de sevdim. Ben de uzun süre öfke problemiyle uğraştım çünkü. Laurie gibi çok yakın erkek arkadaşlarım da oldu. Hasta olduğu bir gün ona küçük kedi yavruları götürmesi hala düşündükçe içimi ısıtır. Kızlardan Meg fazla feminen, Beth utangaç, zayıf ve hastalıklı, Amy ise resmen dayaklıktı. Jo kendi ayakları üzerinde durabilen, zorluklarla başa çıkabilen güçlü bir karakterdi. Üstelik de yetenekliydi. Sevilmeyecek gibi değildi yani.
İkinci kız kahramanım Heidi idi. Bir kere tırmanmayı ve keçileri seviyor olması onu sevmem için yetip de artmıştı bile. Dağdaki en yakın arkadaşı ise Peter’dı. Yani bir erkek. Çocukluğumdan beri en iyi anlaştığım arkadaşlarım kızlardan çok erkekler olmuştur. Bir erkek çocuk gibi olduğum için belki de. Daha yeni yeni kız arkadaşlar edinmeye başlıyorum. Belki biraz geç, ama hiç olmamasından iyidir. Heidi’ye gelince büyükbabasının şişe geçirdiği peyniri kızartması, taze sütle ekmeklerini yemeleri ve tabii şehre gittikten sonra o Rottenmeir cadısının yaptıkları çok net bir biçimde zihnime kazınmış. Çok sonraları çizgi filmini de seyretmiştim büyükken, o giriş müziği nasıl unutulur?
Daha sonraları bir başka kız çocuğu daha ilgimi çekti. Pippi Uzunçorap. O zamanlar pek de çocuk değildim, ama çocuk romanları hep ilgi alanımda olmuştur. Astrid Lindgren’in kahramanı kızıldı ve çilleri vardı aynı benim gibi. Fantastik ögeler içeren bir öyküsü vardı. Sonraları dizi TRT’de yasaklanmıştı. Tam da bizimkilerden beklenebilecek bir durum. Sıradışı mı, vurun kellesini ! Ayakları yastığa değecek biçimde ters yatan, bir atı bile havaya kaldıracak kadar güçlü olan Pippi tek başına yaşardı. Ailesiz bir küçük kız çocuğu, olacak iş değil ! Tabii ki korsan, kaptan olan bir babası vardı, sonra bir adada kral olmuştu galiba. Ama evde maymunuyla yalnızdı. Bir dolu altını vardı ve hiç bitmezdi. Seksenlerde çocukluğunu yaşayan , yoldan çıkmaya hazır pek çok çocuğun sevgilisi olmuştur kendileri. Sonraları çizgi filmi de çıkmıştı.
Yaramazlık deyince erkek çocuk bulmak daha kolaydır. Mark Twain en sevdiğim iki tanesini çoktan yazmıştır. Tom Sawyer ve Huckleberry Finn. Kendisi bu kahramanların kendi çocukluğundan esinlenerek, ama tek bir çocuk değil, üç ayrı çocuğun özelliklerinden yola çıkılarak yazıldığını belirtmiştir, Tom Sawyer kitabının önsözünde. Tom Sawyer’da da bir Polly teyze vardır Polyyanna’da olduğu gibi. Kimsesiz çocukların Polly teyzeleri olur gibi bir sonuç çıkarabilir miyiz ? Kitap okumayı sevmeyen sonraki nesil için de filmleri çekilmiştir bu ikilinin Allahtan.
Bu ikiliden sonra en sevdiğim karakter Peter Pan’dir. Büyümeyi rededen çocuk. Neverland’te yaşar, perisi de vardır, Tinkerbell. Öyküden esinlenilerek çekilen Hook’ta Robin Williams Peter Pan, Dustin Hoffman da Kaptan Kanca olmuştu. Tinkerbell için Julia Roberts’da çok iyi bir seçimdi. Robin Willims çok sonraları bu dünyayı bırakıp, Neverland’e gitmeyi seçti. Üzücü olsa da belki orada mutludur.
Okumayı sevmeyen ilkokul çocuklarına Goscinny’nin Pıtırcık öyküleriyle başlamasını öneririm hep. Hem içinde Sempe’nin Çizimleri de vardır ve gerçekten hoşturlar. Pıtırcık’ın sınıfı başlıbaşına komedidir. Lüplüp, Toraman, Çarpım, Gümüş, Sırma, Tıngır, Dalgacı, öğretmenleri Karagöz, komşuları Bay Sivrikulak hep birlikte komik öyküler oluştururlar. Yaramaz ve yaramaz olmayan çocukların oluşturduğu sahneler.
Yine büyüdüğümde okuduğum Şeker Portakalı’nın Zeze’si de yaramazlarımdan biridir. Bir ara viral biçimde yayıldı Şeker Portakalı. Herkes birbirine tavsiye etti, Türkçe ve Edebiyat öğretmenleri öğrencilerine okuttu. Bir şeker portakalı fidanını arkadaş edinen Zeze, bir neslin iyi tanıdığı bir kahraman oldu çıktı. Bir yazarın bütün kitaplarını okuma merakım yüzünden o dönem Vasconcelos’un Yaban Muzu, Kayığım Rosinha, Güneşi Uyandıralım, Kardeşim Rüzgar Kardeşim Deniz, sırayla Türkçe’ye çevrilmiş ne kadar romanı varsa alıp okumuştum.
Yaramaz olmasa da beni etkileyen başka çocuk romanı kahramanları da vardı. Bunlardan biri Küçük Erkekler’in Nat’i dir örneğin. Öksüz, duyarlı, keman çalan bir çocuktur. L. M Alcott Küçük Kadınlar’dan sonra seriyi dörtlemiş, İyi Hanımlar, Küçük Erkekler ve Jo’nun Çocuklarını yazmıştır. Prof Bhaer ile evlenen Jo bir okul açmış, burada kendisi ve kardeşlerinin çocuklarıyla öksüz ve yetim başka çocukları okutmuştur. Nat bunlardan biridir. Beni etkileyen bir başka Erkek Fatma Nan de bu grubun içindedir. Sonra Küçük Prens vardır. Herkesinki ile aynı bir gülü olan, ama o gül kendisinin olduğu için, ona zaman harcadığı için farklı olan. Küçük Prens biraz büyükler için yazılmış çocuk romanı gibidir. Bir zamanlar ben çok duyarlıyım demek isteyen erkeklerin kız tavlamak için Küçük Prens kitabını kullanması ne kadar sinir bozucuysa, aslında kitap da o kadar iyidir.
Son olarak benim zamanımın kahramanları olmasa da, üç kişiden söz etmek isterim. Harry Potter, Ron Weasley ve Hermione Granger. Bu üçü sıradışı kişilikleriyle gönlümü çalmışlardır. Ayrıca oğlumun kitap okumaya başlamasına öncülük ettikleri için, J.K.Rowling’e teşekkürü bir borç bilirim. Yıllardır rüyamda gördüğüm hareketli fotoğraflar olayını düşünüp yazan Rowling artı bir teşekkürü hak ediyor. Ben sanırım Hermione’nin zekasını, Ron’un sevimliliğini, Harry’e tercih ediyorum. Ayrıca Hogwards hocaları da hep rol çalıyorlar. Benim favorim Minerva Mcgonagall. Bütün bunlardan sonra yeni çocuk kitapları çıksa, yine okurum ve yeni kahramanlar seçerim. Aralarından yaramaz olanlarına talibim.
Permalink //
Çok harika bir yazı..
Benim de çocukluğum ve gençliğimdeki kitap
kahramanlarını ne güzel anlatmışsın.
Permalink //
Sevgili Nilgün,
Bu sefer ki yazınla tekrar geçmişe döndüm. Senelerin zayıflattığı hafızam nedeniyle,
buradaki kitapları tekrar okuma arzusunu uyandırdın bende…
Kütüphanemdeki sayfaları sararan kitaplarımı halen tutmam da bu nedenle olsa gerek… Belki tekrar okurum diye… Ama o kadar da yeni okunacaklar var ki…
Kalemine güç ve yüreğine coşku diliyorum…
Permalink //
Evet bu benim de çok karşılaştığım bir durum. Ara sıra eskileri tekrar okuma arzusu duyuyorum, çünkü her yaşta farklı düşünüyor insan. Ama okunacak yeni kitaplar olması engelliyor beni.
Permalink //
Çok güzeldi Nilgün. Kalemine sağlık. Pinokyo’yu sevmez miydin? Unuttun mu? 🙂
Permalink //
Teşekkürler, unutmadım Gülşahcım. Ama Pinokyo’yu hiç gerçek çocuk olarak göremedim, dolayısıyla sevdiğim yaramazların içine almadım 🙂