Ben seneler boyu çay içmedim. Çocukken kahvaltılarda süt içtiğimi anımsıyorum. Herkesin su bardaklarıyla çay tükettiği kızlar yurdunda bile çay içmeyen nadir kişilerdendim. Bizimki gibi çayın çok tüketildiği ülkelerde bu sık görülmez. Ne de olsa sabah kahvaltılarımızın vazgeçilmez eşlikçisi çaydır, en fakirimiz bile, bir çay bir simitle doymaya çalışır. O kadarla da kalmaz ikindi vakti, İngilizlerin beş çayı kadar olmasa da çay demler içeriz. Misafir geldiğinde kek poğaça olmasa bile tek başına çay demlediğimiz çok olur. Kahve , işyeri gibi yerleri saymıyorum bile. Gelsin çaylar, kahveler; ama daha da çok çaylar. Derste bağırmaktan boğazı kuruyan öğretmenin, teneffüste sarıldığı yine çaydır. Devlet dairelerine, bankalara gittiğinizde, elinde çay tepsisiyle bir teyzenin ya da amcanın dolandığını görürsünüz. Akşam yemeğinden sonra, iftardan sonra, kapı önü sohbetlerinde , sevdiğimiz televizyon dizisinin yanında çay olmasa olmaz. Bu ülkede kahvenin kırk yıl hatırı vardır ama, Oğuz Atay’ın dediği gibi” Biz çayın yalnızlığa iyi gelen tarafını da severiz.”
Çay içmediğime en fazla şükrettiğim dönem oğluma hamile olduğum ve Çernobil’den dolayı çayların radyasyonlu olduğu dönemler. Özal’ın ” Az radyasyon kemiklere iyi gelir.” dediği, Cahit Aral’ın çayda radyasyon olmadığını kanıtlamak için, TV karşısında çay içip, show yaptığı günler. Epey sonra oğlum okul yaşına gelecek, babam emekli olduktan sonra bize çok yakın bir yerde ev alıp, yaşamaya başlayacak. İşte benim çay içme serüvenim bu noktadan sonra başlar. Şurada yazdığım gibi, babamla sohbet ederken çay demleyip içtiğimiz günler çaya farkına varmadan alıştım. Her ne kadar evde eşim ve oğlum çay içmeyi seven tipler olmasa da, ben yine çeşitli çayları karıştırarak kendi ağız tadıma uygun tadlar bulmaya çalıştım. Ailecek yemek yapmayı ve yemeyi seven tipler olmamız, kek, poğaça, börek çörek konusunda ailenin her kadın bireyinin- ki şansıma kayın tarafı da iyi yemek yapıp, yemeyi seven takımından çıktı- harikalar yaratması çayın bizim için daha zevkli hale gelmesine yol açıyor.
Yıllar önce kendime çok uygun bir kitap bulup almışım. Benim gibi ayrıntıya meraklı tipler için harika. Kudret Emiroğlu’nun “Gündelik Hayatımızın Tarihi.” Yeme içme, inançlar büyülerden tutun da,cinsellik, keyiften hobiye, görgü kurallarından, giyim kuşama her türlü konuda her türlü ayrıntıyı bulabileceğiniz bir kitap. İşte onda çayın Çin geleneklerine göre İÖ 2737 yılında İmparator Şen Nong’un kaynayan suyuna kazayla çay yaprağı düşmesiyle içilmeye başlandığı söyleniyor. Çincede çaydan ilk söz eden kitap İS 350 yılına aitmiş. Japonlarda ise çay 519 yılında Keşiş Darma ile başlıyormuş. Münzevi yaşam süren, yapraklarla beslenen Darma uykudan kaçmaktadır. Bir gün uykuya yenik düşünce gözkapaklarını keser atar, gözkapaklarından çay biter ve keşiş bu bitkileri yiyince uykusunun açıldığını görür. Bu da böyle bir efsane. 851 yılında Arap kaynaklarında Çin İmparatorunun vergi aldığı, üstüne sıcak su dökülüp içilen acı ot sakh olarak geçer. 1545’te Marko polo’nun kitabına giriş yazan Ramusio’nun ölümünden sonra yayınlanan Navigationi e Viaggi eserinde Çin’e giden Hacı Muhammet’ten Venedik’te chiaicatai ( Çay-ı Kıtayi, Çin Çayı ) içildiğini duyduğunu , Arap tüccarın İran ve Avrupa’da bu bitki bilinse insanların ravent içmeyi bırakacaklarını söylediğini nakleder. Çay Venedik’e 1559, İngiltere’ye 1598, Portekiz’e 1600 yılında gelmiş. Hollandalılar ilk çayı 1610’da görmüşlerdir. Evliya Çelebi çay içildiğinin en eski tanıklarındandır. 1857 yılında Ahmet Ebül- Hayr’ın yazdığı Risale-i Çay yayınlanmıştır. Osmanlı çayı 1600’lerde tanımış, çay tiryakiliği 1840’larda başlamıştır. Şimdilerde Türkiye çay tüketiminde dünyanın sayılı ülkeleri arasında ve beşinci çay üreticisi ülke.
Semaver ( semafor yani kendi kendine kaynayan ) Ruslar tarafından icat edilmiş. Zamanında Rus aristokrat ve Osmanlı Ekabirlerine hizmet etmişse de, şimdilerde bazı evlerde nostaljik bir biçimde bulunuyor. Çayın niteliğinden çok hazır sıcak su bulunmasına hizmet ediyor. Ama demlik ve çaydanlık kullanımı Türkiye’de gayet yaygın. Öte yandan poşet çay olgusu, işe yetişmek isteyenlerin tercihi olsa da iyi demlenmiş bir çayın yerini tutamıyor. Şahsen ben bergamotlu çayları tercih ediyorum. Twinings’in Earl Grey’i de favorim. Türkiye’de çok pahalı olduğundan Duty Free’lere girdiğimde almaya çalışıyorum. Bu kez yeni bir cinsini denedim. Lady Grey’in Citruslu olanı. içindeki portakal kabukları ve nefis kokusunu hissetmemek olanaksız. Ama bir de mavi yapraklar vardı. Araştırınca onların Peygamber çiçeği ya da Mavi Kantaron denilen bitki olduğunu anladım. Öksürüğe ve bir çok başka şeye iyi geliyormuş. Son zamanlarda kansere, bilmemneye iyi geliyor diye fıştıklanan yeşil çayı ben nedense sevemedim. Evde arkadaşların getirdiği ve benim de içerim diye aldığım yeşil çaylar rafları bekliyor. Çay deyince bahçemde yetiştirdiğim ada çayından yaptığım, ya da boğaz ağrısı öksürüğe iyi gelen ıhlamur -ki ona da tarçın ve karanfil eklerim-da geliyor aklıma. Ama benim için çay, çoğumuz da olduğu gibi siyah çay. Sabah üç bardak, ikindi de demlersem bir üç de o. Artık çalışmadığımdan ders aralarında içemiyorum- misafir gelirse akşam da demlenebilir. İyi demlenmemiş, ot gibi olan çayları içemiyorum. Son zamanlarda çayı tadlandırıcıyla içmeye başladım. Şekersiz çay içmeyi bir türlü beceremiyorum. İyi bir kahve falı bakıcısı olduğum söylenir. Çayla bakılan falı da merak etmiyor değilim. Bir de hayranı olup, kendim geliştirmeye başlamayı düşündüğüm tea cosy’lerden söz edeyim. Efendim bunlar demlik ya da çaydanlığın üzerine geçirilip çayı sıcak tutmaya yararlar, özellikle de dışarıda içiyorsanız çayınızı. Şuradan envai türünü görebilirsiniz. Ben yakında örgü olanlarından başlayacağım yapmaya. Çay yapmanın benim açımdan en kötü yönü, daha önce başka bir yazımda da söz ettiğim gibi çaydanlığı yakmak. Nedense ya bir kitaba ya bir diziye dalıp o çaydanlıkları yakıyorum, elektrikli çaydanlığı da sevemedim, bu dalgınlığı ne yapacağım bilmem. Çay üzerine bu kadar sözden sonra “Çayınız demli olsun.” diyerek bitirmek istiyorum.
Permalink //
Sevgili Nilgün,
Geç de olsa Baban sayesinde çaya başlaman iyi olmuş ..
Kahve de zevkli bir içecek ancak çay sanki farklı bir kategoride…
Hep keyfli çay saatlerin olsun…
Sevgilerimle…
Permalink //
Hepimizin inşallah 🙂