“Ejderhalar, hobbitler ve küçük yeşil adamlar- bütün bunların yararı ne?” En sevdiğim Bilimkurgu yazarlarından Ursula Le Guin kendi sorusuna şu yanıtı verir” “Bunun yararı sana zevk ve haz vermesidir.” Hiç vaktim yok! diye terslenene de ikinci yanıtı yapıştırır :” Hayal gücüyle yaratılmış kurmacanın yararı, dünyayı, çevrendeki kişileri, kendi duygularını ve kaderini daha derinlemesine anlamanı sağlamaktır.”
Ben bilimkurguya pek çok yaşıtım gibi Jules Verne ile başladım. Önce geceleri gökyüzüne bakıp yıldızlarda yaşayan canlıları düşünürdüm. Sonraları dünyanın merkezinde kimlerin olduğunu, göremediğim boyutlara gidip gidemeyeceğimi, uzaylıların beni ne zaman alacaklarını, paralel evrendeki eşimin ne yaptığını düşündüm durdum.
Çocukluğumun kahramanı Mr Spock’tı. Daha evde televizyonumuzun olmadığı dönemlerde her hafta ya alt kata ev sahibine, ya da üst katta oturan Mübeccel teyzelere gider, Uzay Yolu’nu seyrettikten sonra eve dönerdim. O günlerden aklımda kalan en net görüntü, ev sahibimizin kedisinin Uzay Yolu başlayacağı zaman TV karşısındaki bir koltuğa yerleşip benimle birlikte diziyi seyretmesidir. Dizi bittikten sonra nerede oturuyorsa aşağı atlar ve gözden kaybolurdu. Daha sonraları kedilerle ilgili pek çok tuhaf olay gözlemlediğim için bu bana garip gelmiyor. Zamanla Uzay 1999, Roswell, X-Files ve bulabildiğim tüm dizileri seyretmeye ve Asimov’dan, Heinlein’a, Dick’e, Pohl’dan Bradbury’e, Clarke’a, Türkçe ve İngilizce tüm bilimkurgu yazarlarının kitaplarını okumaya başladım. Canım çok sıkkın olduğunda bunlardan birisini okumaya başlarsam, aslında ne kadar küçük, küçücük olduğumu fark edip, evrenin büyüklüğü karşısında canımı sıkan her neyse onun ne kadar saçma olduğunu düşünürdüm. Hala da öyledir.
Bilimkurgu okumak pek çok okur tarafından küçümsenir. Bu yalnızca Türkiye’de değil tüm dünyada da böyle. Sanki her şeyi gözümüzle görebilirmişiz gibi, “Gözümle görmediğim , bilimsel olmayan şeye inanmam ben, saçma sapan hikayeler onlar, UFO da neymiş, paralel yapı var evren yok, yalnızca dünyada yaşam var, diye sürüp giden , koskoca evrenin akıl almadık her türlü mucizesini red eden bencilce bir bakış açısı. Ama Ursula Le Guin ” Çünkü fantazi elbette hakikidir. Olgulara dayanmaz, ama hakikidir. Çocuklar bilir bunu. yetişkinler de bilir, zaten çoğu bu yüzden fantaziden korkar. Fantazideki hakikatin, yaşamaya mecbur edildikleri ve kabullendikleri hayatın sahteliğine, kofluğuna, gereksizliğine sıradanlığına karşı bir meydan okuma, hatta tehdit oluşturduğunu bilirler. Ejderhalardan korkarlar, çünkü özgürlükten korkarlar.” der.
Ursula Le Guin’in beni en çok etkileyen romanlarından biri Karanlığın Sol Eli’dir. Le Guin bu kitapta anlattığı hikayeyle kadın ve erkek cinsiyet rollerini sorgular. O yüzden feminist bilimkurgu örneklerinden biridir diye düşünülür. Hugo ve Nebula ödülleri de almış bu romanı okurken, kemikleşmiş deneyimlerimizden vazgeçip, alışılmış olanı sorgulamaya başlarız.
Romanda Ekümen elçisi Genly Ai’nin Gethen / Kış gezegenine gidişini ve o gezegenin sakinlerini anlatışını izleriz. Yalnızca kışın yaşandığı bu soğuk gezegende yaşayanlar androjendir. Aydönümünün yalnızca 2 -6 gününde cinsel olarak aktif olan bu canlılar o dönemde ( Kemmer Dönemi ) erkek ya da kadın olurlar. Eğer kadın olmuşlarsa çocuk doğurabilirler. Bu durumda 8.4 ay ve sonra 6-8 ay süt verme döneminde kadın olur ve eski hallerine dönerler. Erkek olanlar bir hafta sonra androjen olmuşlardır bile. Daha sonraki bir dönemde ise başka çocukların babaları olabilirler. Eşlerini bulamayanlar bir cinsiyete sahip olmazlar, hatta her iki tarafın da istek sahibi olması gerekir, dolayısıyla cinsel istismar, tecavüz gibi bir durum yoktur. Kadınlık ve erkeklik durumları yoktur, bir ay erkekseniz diğer bir ay kadın olabilirsiniz. O da yalnızca bir hafta boyunca, bazı çocukların annesi ve bazılarının da babasısınızdır.
Şöyle der Le Guin :
” Düşünün. Herkes her şeyi becerebilir. Basit gibi geliyor bu, ama psikolojik etkileri saymakla bitmez. On yedi ile otuzbeş yaş arasındaki herkesin ” Çocuk bakımına bağlanabilir” durumda olması, aslında burada hiç kimsenin, kadınların başka yerlerde olabileceği gibi çocuk bakımına- psikolojik ve fiziksel olarak-sıkı sıkıya bağlanmadığı anlamına geliyor. Zahmet ve ayrıcalık oldukça eşit paylaşılıyor, herkes aynı riske veya seçim hakkına sahip. Bu yüzden de burada hiç kimse başka yerlerdeki özgür erkekler kadar özgür değil.”
” Düşünün. Çocukların anne babayla hiç bir psiko seksüel ilişkisi yok. Kışta ödip mitosu yok.”
” Düşünün. Karşılıklı istemeyince cinsellik yok, tecavüz yok. İnsan dışındaki memelilerde olduğu gibi birleşme ancak karşılıklı istek ve davet sonucu gerçekleşebiliyor, aksi takdirde mümkün olmuyor.”
“Düşünün. İnsanlık güçlü ve zayıf, koruyucu/korunan, hükmeden / hükmedilen, sahip olan/ sahip olunan, aktif/pasif diye ikiye bölünmemiş. Kış’ta insan düşünüşünü belirleyen o dualizm eğilimi tümüyle azalmış ya da değişmiş durumda.”
En önemlisi de bu gezegende organize savaş yok. Erkek çocukların eline silahlar, tanklar, kılıçlar, kız çocuklara tencere, tava ve bebekler tutuşturulmuyor. Askerlik kurumu da yok. Hırs, iktidar, saldırganlık, cinsiyet rolleri, kadın ya da erkek değil insan olabilmenin mümkün olup olmadığı, yani kısacası biz okuyucular için düşünecek pek çok konu var.
Ve kitaptan Tormer’in şarkısı, tümünü okuyacaklar için bir ön güzellik :
“Işık karanlığın sol elidir
karanlık da ışığın sağ eli.
ikisi birdir, yaşam ve ölüm, yan yana
yatarlar kemmerdeki sevgililer gibi
tutuşmuş eller gibi
sonuçla yol gibi “