Sonunda sonbahar geldi. En sevdiğim mevsim. Hem yağmuru sevdiğimden, hem de soğuğu. Sıcaktan ve güneşten nefret ettiğimi daha önce söylemiştim sanırım. Şubat doğumlu olduğumdan belki de, sonbahar ve kış , serin kurt havası en özlediğim. Hava erken kararmaya başladı. Saklıköy bu mevsimde de güzel, ne var ki Hüsam’ın işe gitmesi zor oluyor. Karanlıkta gidip dönmek pek tatsız. Üstelik Saklıköy İstanbul’dan en az bir beş derece daha soğuk oluyor. O yüzden daha olmamış marullarımı, toplanmamış yer elmalarımı, artık bize iyice alışan Eşref ( Namı diğer Go Jun Pyo) ve Yo Na’yı ( Uzunu Ahn Yo Na, kendisi tam bir kicibe ( yelloz, aşüfte ) olduğundan, ismi Kill me Heal me isimli dramadan alınmıştır. ) güvenlik görevlisine teslim ettiğim mamalarla geride bırakarak, şehre döndüm.
Kır evinde olmanın en kötü yanı internet bağlantısının zayıf, ya da hiç olmaması. Bu yıl Turkcell’e çalıştım diyebilirim. 3 aylık 10 GB tabir edilen şey 10 günde bittiği için habire yenilemek zorunda kaldık. ADSL için gereken kablo çok uzun ve belirli yerlerde kabloları da çalıyorlarmış. O yüzden sitenin genel interneti de arada gidiyor. Zaten benim 2 blogum ve bir dolu sosyal medya hesabım var. Dizi izlemesem de fotoğraf ekleyince interneti yiyip bitiriyor. Haber alma ve verme meraklısı bir Kova burcu olduğumdan 3 ay da internetsiz kalıver ne olacak demeyin lütfen, bunu aklım almıyor. Yine de bloga çok fazla yazamadım o yüzden son günlerde. Kore bloguna devam etsem de. Bir de özellikle FB’ta olan paylaşımlar çok canımı sıktı. Herkes bir kaç şehit haberi paylaşmayanı vatan haini ilan ettiğinden, kimileri sıkıyönetim, kimileri seferberlik istediğinden, kimse bu olaylar niye şimdi artıyor, beyefendi istediği milletvekillerini alınca madem kesilecek, ne diye şimdi bitmiyor diye düşünmediğinden, önemli olanın barış olduğunu, gencecik canların o tarafı bu tarafı olmadığını hissetmediğinden, hatta Ku Klux Klan gibi saldırılar başladığından resmen sıtkım sıyrıldı. Suriyeli göçmenler olayı da tüy dikti. Daha iki gün evvel işlerimizi alıyorlar, hepsi süprüntü, bunlara kimse yardım etmesin, hepsini atalım diye car car konuşanlar o zavallı çocuğun boğulmuş fotoğrafından sonra melaike kesildiler. Bu ne acımasızlıkmış, bak bak, daha yeni mi fark ettin ? Bu işi bu hale getirenlerin içinde kimlerin payı var, bunun öncesi ne, sonrası ne gördüğümüz resmin arkasında kimler var , çoğumuz belki düşünüyoruz, belki anlayamıyoruz, ama hepsinden öte gözümüzün önünde kocaman bir dram yaşanıyor yine. Şimdi itiraf edelim, herkes evine bir iki Suriyeli alsın deseler, kaç tanemiz steril hayatlarımızdan fedakarlık edip, bunu yaparız? Hadi bunu yapamıyoruz, bari yarın öbür gün bizim de başımıza gelmesi çok olası durumda olanlar için tü kaka demeyelim. Bir de sosyal medyada yer alan, aldığını sandığımız yazılar, fotoğraflar , beyanlar düzmece olabilir, artık kes yapıştır, fotoşop ıvır zıvır her şey gayet kolay. Her şeye şüpheyle yaklaşmakta yarar var. İşte şehre geri döndüm ve pastoral güzellikler yerine medyatik çöplüğün içine düştüm.
Oradayken kafa dinlemek için asma kabaklarımla uğraştım. Geçen seneden kurutttuğum bir kaç kabağı boyamakla başladım. Şehre geldiğimde İnönü Caddesindeki dükkandan aldığım akrilik boyaları her seferinde daha da çoğalttım. Sonra tahta ve taş da, hatta Atlantik Okyanusu kıyısından topladığım büyük deniz kabuklarını da boyamaya başladım. Böylece her yer, kabuk, taş, asma kabağı boya oldu çıktı. Çocuk hikayelerimi resimlemek için illustrasyon ayağına başladığım iş, kafa boşaltma yolunda iyi iş gördü. Tam döneceğim sırada muhtemelen geçen seneki kabaklarımın tohumlarından oluşmuş bir dolu asma kabağını otları attığımız yerde bulup toplamamla nirvanaya ulaştı. Gelecek yıla bunları kurutmak için bir hamağa astım.
Eve oraya taşıdığım bir dolu kitabı alıp geri döndüm. Bu arada soft toy / oyuncak dikme planlarıma henüz başlayamadım. Orada olmuyor, bakalım kışa olacak mı? Hoş, işe geri dönmekle, ALES’e girmek gibi çılgınca planlarım hala var. Zaman ne gösterecek, hangisinde karar kılacağım bilemiyorum. Ama şu ara en çok canımı sıkan şey tire ve ğ tuşlarının çalışmaz hale gelmesi ve Apple’dan randevu almak zorunda olmam. TV için kullandığım klavyeyle ğ basmaktan gına geldi. O kadar ki can sıkıntısından hamur açıp, bazlama yapasım var. Bu yaz hamur işinde çığır açtığımı da bu vesileyle not düşeyim, Boşnak mantısından, bazlamaya, simitten, böreğe ki biliyorsunuz ailemin mutluluğu buna bağlı- çalıştım durdum a dostlar 🙂 Evin etrafında Kdrama Ost dinleyerek dolap beygiri gibi döndüğüm günler, yerini parkta adam gibi yürüyüşlere bırakacağı için çok sevinçliyim. Herkese merhaba 🙂