by

Odan, kitapların, duvarda resimler ve kazaziyeden, taş boyamaya güzel şeyler

Sanırım yürüyen felaket sözünün yaşayan örneklerinden biriyim. Aceleciliğim ve hiperaktifliğim sakarlıkla birleştiğinde çarpamadığım koltuk, yatak, düşmediğim zemin, beni yakmayan ateş, kafamı gözümü kırmadığım an yok. Kendimi bildim bileli dizlerim çürük, vücudum morluk içindeyse bundandır. Artık akrabalarım,çevremdekiler de buna alıştıklarından çok tepki vermiyorlar. Evin içinde her an ah, uh diye bağırma sesleri olduğunda bazen zayıf bir sesle ” İyi misin? ” sorusu  sorulduğu oluyor, sorulmadığı durumlar daha çok. Haber programından bir sahneyi izleyeceğim diye ışıklar kapalıyken yatak odasından salona koşarken duvara çarpıp,  burnumu kırmışlığım var diyeyim, siz gerisini anlayın.

clumsy

 

Öte yandan ev kazalarının da ne denli öldürücü olabileceği hepimizce malum. Çoğumuzun banyoda düşüp beyin kanaması geçiren, ölen, şurasını burasını kıran bir tanıdığımızın olduğu da bir gerçek. Bu kadar sözü niye söyledim çünkü geçen hafta ıslak klozet takımına basıp kaydım ve sırtüstü düştüm. Yine kuyruk sokumumun üzerine. Bu benim için önemli çünkü bu biçimde ilk düşüşümden sonra ( Üniversite yıllarıma rastgelir) bel fıtığı olmuş, 1992 yılında ameliyat olmuştum. O yüzden aynı şeyleri yaşamaktan fena halde tırsıyorum. Neyse bu konuda tecrübeli olduğumdan artık nereme ne olduğunu üç aşağı beş yukarı anlayabiliyorum. Buz koyma, merhem sürme, adale gevşetici alma ve dinlenme sürecini  evi toplamadan geçirebilme, ağır kaldırmadan bekleyebilme safhalarını ara sıra ihmal ederek atlattım. Hala da günlük yürüyüşümü yapamadan sürdürüyorum. Zorlamanın alemi yok diyerek. Ama insanın rutini bozulunca da kötü hissediyor. Böyle zamanlarda benim aklıma hemen Ataol Behramoğlu’nun şiiri gelir.

Odan, kitapların, duvarda resimler

Bahardır, bir kuş şarkısını söyler

Sanırsın böylece sürüp gidecek bu

Nasıl öyle sandıysa senden öncekiler

Bir anımızdan ötekine her şey değişebilir ve hayatımız altüst olabilir. Hiç bir şeyin sonsuza kadar süreceği garantisi yok. Bir an önce sapasağlamken bir an sonra engelli, bir an önce zenginken, yoksul, akrabalarımız varken kimsesiz olabiliriz. Bunun farkına vararak yaşamak  gerek. Tabii çok da abartıp panik içinde yaşayalım, hayatı kendimize zehir edelim demek değil bu.

Evi kozalaktan, taşa, kabaktan kumaşa doldurup bir ona bir buna saldırarak zaman geçirme eylemim sürüyor. Hepsini yapmaktan zevk alsam da bu benim adam gibi yazmaktan, yazdıklarımı düzenlemekten bir kaçış yolum mu diye düşünmeden edemiyorum bazen. Zaman yönetimi önemli oysa. ALES’e başvurup doktora planlamaktan başlayıp, işe geri dönmeye ve kendi işimi kurmaya kadar hala karar veremediğim seçenekler içinde iyi zaman geçiriyorum diyebiliriz. Bir odada kabaklarım kuruyor, gittiğim yerlerden taşlar kozalaklar topluyorum, yine sekiz dokuz kitap bir arada okunuyor ve film, dizi seyredip, müzik dinlemek ve bunlar üzerine yazmak günlük rutinimin içine girmiş bulunuyor.

Ya Şafi yazdım kabağa, arkasında da Ya Allah yazıyor. Tabii benim ki kendime hatırlatmalar, yoksa  benimki cahil cesareti.
Ya Şafi yazdım kabağa, arkasında da Ya Allah yazıyor. Tabii benim ki kendime hatırlatmalar, yoksa benimki cahil cesareti.

Bütün bunları sürdürürken bu hafta sonu eşimin neredeyse kırk yıldır arkadaş olduğu tezhip grubunun toplantısına katılmak ve aile ziyareti için Ankara’ya gittik. Uzun zamandır yeni tanıştığım bir gruptan bu kadar hoşlandığımı hatırlamıyorum. Nitelikli ve dolu insanlarla birlikte geçirilen zaman gerçek bir zevk oluyor. Güzel bir sohbetten sonra gruptan Handan bizi At Pazarındaki atölyesine davet etti. Şu sıra Kazaziye Takı Tasarımı yapıyor. Şu anda kendisine yapması için önereceğim şeytani ürün tasarımları planları içindeyim, henüz haberi yok. Birlikte çalıştığı arkadaşlarının da ürünlerinin olduğu atölyeleri çok şirindi, bayıldık. Sonra Pilavoğlu Han’ında farklı çalışmalar yapan arkadaşlarının mekanlarını da ziyaret ettik. Bu mekan kesinlikle birden fazla ziyareti hak ediyor.

Kazaziye modelleri bana Celtic desenlerini anımsatıyor nedense. Çok seviyorum. Altın ve gümüş tellerle yapılan Trabzon’a özgü bu sanatın konusunda ders de veriyor arkadaşımız. Hemen Facebook sitesini de yazayım :

https://www.facebook.com/Handan-G%C3%BClek-Tasar%C4%B1m-Tak%C4%B1lar-601281453281897/

Tabii fotoğraf çekmeyi de ihmal etmedim.

10599458_10153670870968686_314960384525523332_n
Handan Gülek ve Hüsam eserlerin önünde

12232964_10153672862543686_7446161238595326222_o 12194702_10153672862068686_7886573990077997734_o 12194657_10153672862288686_6750787551423881822_o 12188252_10153672861928686_1619114859547899845_o 12186844_10153672862368686_7185612504690738295_o 12183758_10153672861683686_1720698526923799893_o 11707743_10153672861888686_7897142431019439293_o 887468_10153672862513686_6940612992180382970_o

Kalede kurutulmuş kabaklara rastlayınca bir iki tane almaktan kendimi alamadım. Hüsam da Emine Pınar imzalı taş evler süslü bir eser aldı. Galiba taş boyamada bodoslamadan doğru şeyler yapıyorum, bu arada bunu farkettim.

12188112_10153672867418686_4908956291554861499_o 10333423_10153672867548686_6643272050544850120_o

 

Handa kedi yavruları da vardı. Crazy cat lady olarak fotoğraflamasam olmazdı. Kale  etrafından da bir kaç fotoğraf çektim.

 

12186444_10153672862443686_2749245578859963414_o

12194713_10153672862358686_4882387119076522765_o
Gece daha güzel oluyor.

Pazar günü de ODTÜ’yü ziyaret ettik, ağaçlar sarı kırmızı harikaydı. Ben yine kozalak topladım. Sonbahar ve kış benim favori mevsimlerim.

11260566_10153671028748686_2606543679045211690_o
Yapraklar yapraklar…

Ankara’nın en iyi yanı İstanbul’a dönüşüdür sözü benim de çok hoşuma gider, ama bu kez en kısa zamanda tekrar gidelim diye düşündüm, güzellikler ve o güzellikleri yaratan insanların hatrına.

2 Comments


  1. // Reply

    Canım muhteşem bir yazı olmuş. Ellerine sağlık. Lütfen sağlığına çok dikkat et. Bizleri güzel görüşlerinden mahrum bırakma. Sevgiyle kal


    1. // Reply

      Cok tesekkurler, opuyorum.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *