Çocukken kız kardeşime öyküler anlatırdım. Birlikte bunları geliştirir, annem gezmekteyken oynardık. Odamızın duvarında zaman yolculuğu yaptığımız bir delik vardı. Yalnızca bizim görebildiğimiz. Oyuncak ayımız Patanak zaman yolculuğu yapıp ünlü kişilerle söyleşiler yapardı. Hayvanlardan oluşturduğumuz bir Uzay gemimiz vardı. Mürettebat Star Trek mürettabatıyla eş düzenlenmişti. Birinci kaptan, ikinci kaptan, doktor. Vırçik adını verdiğimiz su samuru bir doktorumuz bile vardı. Daha o zamanlardan hayvanların her daim ikinci plana itilmesinden nefret ediyormuşum ki, hayali uzay gemimi hayvanlardan oluşturmuş, kaptanı da bir kaplan yapmışım. Ve yine o zamanlar tarihi seviyormuşum ki zaman yolculuğu yaparak geçmişe gidiyormuşum. Tabii zaman içinde zaman yolculuğuyla ilgili kitapları ve filmlerle dizileri yalayıp yuttum. Tayy-i mekan tayy-i zaman kavramları üzerinde düşündüm. Bu yaşamda zaman yolculuğu şansım olur mu bilmiyorum ama, bir biçimde farklı yaşamlarda ve farklı biçimlerde bunu deneyimlediğime inanıyorum. Rüyamda daha önce hiç gitmediğim yerlere gidip, mekanları ayrıntısıyla anlattığım da olmuştur, bu da bir nevi yolculuk sayılmaz mı ?
Şimdi bu konuyu niye açtım. Çünkü bu aralar yine bir zaman yolculuğu dizisi izliyorum. Son zamanlarda izlediğim Kore Dizilerinin çoğunda zaman yolculuğu teması işleniyor. Kimi zaman geçmişe Joseon dönemine gidiyor karakterler, kimi zaman geçmişten birileri geliyor. Bazen de günümüzde zaman yolcusu olan karakterler işleniyor. Dizi ve filmler izlenip, kitaplar okununca ben olsaydın ne yapardım, geçmişe mi geleceğe mi giderdim? Değiştirmek istediğim şeyler neler olurdu, geriye gidebilseydim, ne yapardım? Şu anı etkileyecek ne değişiklikler olsun isterdim? Bir çok soru soruyor insan kendisine. Ama şu da bir gerçek ki, zaman yolculuğu dizilerinin çoğunda değiştirmek istedikçe her şey daha kötüye gider. Kader diye bir şey var ve siz onu değiştiremezsinizi kafanıza çakarlar. Minnacık bir şeyi değiştirirsiniz, günümüze bir gelirsiniz etrafınızda aile üyelerinden ya da sevdiklerinizden biri kaybolmuş olur. Ya da zenginseniz fakir, sağlamsanız sakat olmuş olabilirsiniz. Daha önce de bir yazımda yazmıştım Stephen Hawkings ” Zamanda seyahat mümkünse, gelecekten gelen turistler nerede?” diye sormuş. Tabii pek çoğumuzun düşündüğünü de Carl Sagan söylemiş. Uzaydan gelen misafirlerimizin kendilerini saklayabileceğini, hoş olmayan değişiklik ve etkiler yapmamak için kendilerini tanıtmak istemeyebileceklerini. Bu noktada hemen aklıma Star Trek geliyor. Onlar da uygarlıkları, farklı kültürleri izlerler ama çoğunlukla müdahale etmezlerdi. Gerçi kaptan James T. Kirk gibi biri olunca olaylara müdahil olmamak da giderek zorlaşıyordu. Hem bizim konumuz değil der, hem de ilk, sahne sonunda burnundan soluyarak ortalığa atılırdı. Orijinal seriden dünyaya indikleri bölümler benim en favori bölümlerim olmuştur. Sanırım birinin adı Tomorrow is Yesterday’di. Diğeri ise en sevdiğim The City on the Edge of Forever. Bu bölümde Dr’un dünya tarihini bozması sonucu ekip işi rayına oturtmak için 1930’lara gider. Orada Kaptan Kirk Edith Keeler isimli bir kadına aşık olmuş, onun ölmesini engellemek istemiş, ama ölmezse dünyanın düzenini değiştireceğini algılamış ve sonunda sevgilisini kaybetmişti. Kadını da Joan Collins oynuyordu. Bu zaman yolculuğu bölümlerinde en hoşuma giden Mr Spock’ın kulaklarını saklamak için giydiği başlıklar, şapkalar filandır.
Küçük bir bölüm anımsamak adına :
Storm Front’da da Nazi dönemi vardır. Sanırım iki bölümdü :
Star Trek IV’te de ekip balina bulmak için dünyaya inmişti. Orada da Mr Spock yine tarzdı doğrusu :
Ayrıca dünya diline uymak adına bol küfürlü konuştuğu sahne de çok komikti. Şu yukarıda gördüğünüz giysi ile balina havuzuna daldığı sahne hala gözlerimin önünde.
Back to the Future serisi de çok eğlenerek izlediğim bir seri olmuştur. Geçmişe gittikleri bölümler ayrı güzeldir. Oluşturdukları gelecek ayrı yaratıcıdır. O uçan kaykay nasıl hoş bir alettir .
Geleceğe gitmek, gelecekten birilerinin gelmesi filan deyince de işin içine hep androidler girer. Terminator filan gibi olanları bir yana bırakırsak çoğu insanlara özenir. Bazıları duygu geliştirir insanlara aşık olurlar filan. Geçenlerde kötü bir Japon dizisi izledim. Kötüyse neden izledin, diyeceksiniz. Başrol oyuncuyu seviyorum. Kitap okurken de dizi ve film izlerken de beğendiğim oyuncu ya da yazarın tüm filmlerini ve kitaplarını ardı arkasına okumak ya da izlemek benim yöntemim. Dolayısıyla kötü olan kitapları okuyup, dizi ya da filmleri de izlediğim olmuştur. Neyse işte altyapısı sağlam kurulmamış bir android dizisiyle ve şunu söyleyebilirim ki, bilim kurguda inandırıcı olmak çok önemlidir. Konu zaten uçuyor, ne inandırıcılığı demeyin. Hayal gücümüze hitap eden tüm kitaplar ya da filmler ayakları yere basar olasılıklar içermelidir. Yani biz ilerde bu olur demeliyiz. Ya da olabileceğini hissedebilmeliyiz. Başarılı olan bilim kurgu kitapları, filmleri ve dizileri hep olabileceğini hissettirdiği için başarılı olmuştur.
Bilimkurgu insanın düşünmesine yol açar, her daim. Daha önce bu konuda biraz yazmıştım şurada . Maymunlar Cehennemi dizisi hayvanlara yaptıklarımızla ilgili daha derinden düşünmemi sağlamıştır örneğin. Hayvanlara yaptıklarımızın insanlara yapıldığı sahneler hepimizi nasıl delirtmişti. Ama işte hala kozmetik ürünleri için tavşancıkların gözlerini kör etmeye, ilaç denemeleri için fareleri , kedileri, tavşanları, maymunları ve pek çok başka hayvanı öldürmeye devam ediyoruz. Onları kafeslere koyup sergiliyoruz ve daha da önemlisi yiyoruz. Zaten onlar bizim yememiz için varlar tartışmasına girmeyelim lütfen. Bunu başka bir yazıda daha geniş tartışırız.
Aslında bu Zaman Yolculuğu temasının popülerleştiği günler H G Wells’in 1895’te yayınladığı Zaman Makinesi kitabından sonra başlar. Kurgularda geçmişe ve geleceğe gidebilirsiniz. Geçmişe gidip geleceği değiştirmek, alternatif gelecek, paralel evrenler, kelebek etkisi, gidip de dönememek, dönüp de kimseleri bulamamak , kara delikler, solucanlar, genel görelilik , paradokslar hep zaman yolculuğuyla ilintili konulardır. Yani demem o ki konuyu, derinleştirip, çeşitlendirebilirsiniz ve farklı sonuçlar, bakış açıları elde edebilirsiniz. Bilimkurgu söz konusu olduğunda en çok sevdiğim ölen birinin ölmemiş olabileceği, ya da olan üzücü olayların hiç olmamış gibi olabileceği gerçeğidir. O yüzden bir filmde ya da dizide başrol oyuncusunun ölümüne üzülmem. Bilirim ki geçmişe gidip ölümü düzeltilebilir. O yüzden de karakterlerin başına normal film ya da dizilerden daha radikal şeyler gelir. Geçmişe zaman yolculuğu yapmak da hüzünlü bir şeydir. Günümüzde ölmüş sevdiklerinizi görebilirsiniz. Bu noktada kendinizle karşılaşmamanız gerekir genellikle. Bu sorun yaratabilir. Ama bazı dizi ya da filmlerde de telefonla, mesajla ya da yüz yüze geçmişteki bize mesaj verilir, olayların arzuladığımız gibi olması için. İşe yarar mı ? Bazen. Bazen de her şey eskisinden kötü olur.Geçmişe gidebilseydim, geçmişteki bana ” Her şeyi kafana takma, daha rahat yaşa.” derdim. Bir de “Daha çok spor yap, daha çok dil öğren, daha çok gez. ” Geçen gün geçmişe bir kez dönebilsem neyi değiştirirdim diye ciddi bir biçimde düşündüm. Sanırım Burak’ın bir kardeşi olsun isterdim.Bir de geçmişten çok geleceğe gitmek isteyebilirdim. O da sırf meraktan. Neler oluyor bakalım merakı. Yoksa aslında farkındalıkla günümüzü yaşamak, geçmişi kabullenip, geleceği günümüzün değerini bilerek şekillendirmek en iyisi. Hayatı kaçırmamak lazım.
Permalink //
Geçmişle geleceği ne güzel harmanlaşmışsınız, “aaahh o günler, o günler” diye eski bir şarkı vardı,içimden onu söyledim okurken.Yapacak da başka şey yok zaten, o günleri anmak,hüzünlenmek ve şarkıları hatırlamak…Bazen hayallerimde ben’de geçmişe tatile giderim,bir kaç gün için.Kaybettiklerimi görmek isterim,bu günü bilerek sonucunu bilerek neler yaparım,eskisi gibi olabilirmiyim acaba çok merak ederim bunu. Muhtemelen gelecekte zaman yolculuğu yapılacak ama gidenlerden olmayı isterdim; karşılaşacağım hatalarıma müdahale etme imkanının olmaması sıkıntılı olsa bile.
Yazılarınızı okumak çok keyifli,hele böyle aynı şeylere takıldığımızı görünce.Sevgiler
Permalink //
Çok teşekkürler. Zamanı doğrusal düşünmezsek yapıyoruzdur o yolculuğu 🙂
Permalink