Ben kitapları kitapçıdan seçip okumayı seviyorum. E-Kitaplardan da çok hoşlandığım söylenemez. Kitabın kokusu, sayfaların hışırtısı geyiği benim de sık sık söz ettiklerimden. Hatta 3000’i aşan kitaplarımın kitaplıkta üçerli sıra halinde durduğundan, bir kısmının Gebze’deki evde olduğundan filan hep bahsetmişimdir. Mortocu olduğum için, ölenlerin kitaplarını da topluyorum, bu da başka bir yazı konusuydu sanırım. Şimdi hepinizin içinizden “Sen ölünce de senin kitaplarını başkaları alacak.” diye geçirdiğini de biliyorum. Sizi gidi insafsızlar ! Ee, hayat böyle işte, yaşıyoruz, ölüyoruz, yerimizi başkaları alıyor, büyütmeye gerek yok. Niye bununla başladım. Okuduğum kitapları anlatmadan önce, İdefix’ten kitap sipariş etme tecrübemi paylaşacağım onun için. Bu arada okuma serüvenime bir göz atmak isteyenler şu yazıma göz gezdirebilirler.
Aslında daha önce de İnternetten kitap sipariş ettim. Daha çok eski kitapları ısmarlıyorum, onlar kenarda köşede bulunabiliyorlar nette çünkü. Bu kez de eski bir kitap ısmarlarken bir baktım, on iki kitap olmuş istediklerim. Her neyse kitapların hepsinin aynı anda gelmeyebileceğini biliyorum. Zaten ilk partide 9 kitap geleceği bildirilmişti. Kitapları getiren kurye paketi neredeyse patlamak üzere olan bir bomba gibi asansör kapısından üzerime fırlatıp gerisin geri asansöre binip gitti. Paketi bir açtım, içinde 8 kitap. Bu aralar çocuk kitapları da okuyorum. Gündemi takip etmek adına. Behiç Ak’ın da üç kitabını istemiştim. Paketin içinden Yaşasın Ç Harfi kardeşliği çıkmadı. Bayağı sinirim bozuldu. O sırada İstanbul’a gelmiş olan oğlum ” Anne, kafana taktığın şeye bak, oluyor böyle şeyler, aç söyle göndersinler kitabı.” dedi. Ama Başak yükselen, saplantılı bir tip olduğumdan, zaten eksik bir şey teslim almış olmak , kafamdaki mükemmeliyetçi tabloyu tuzla buz etmişti . Neyse açtım telefonu, kibar bir çalışan, hissettiklerimi anladığını, gerekli yerlere gereken talimatları vereceğini kitabıma, bir an evvel kavuşacağımı söyledi, teşekkür ettim, kapattım. Elimde okunacak sekiz kitap var, evde henüz okumadığım kitaplarımın sayısı belki yüz, iki yüz, ama kafam Yaşasın Ç Harfi Kardeşliği’nde. O kitabı elime alıp okumasam çok şeyler kaybedecekmişim gibi bir his. Neyse efendim bir hafta geçti. Bu arada gelmeyen kitaplarımdan ikisi, daha sonra da biri farklı iki zamanda geldi, ama benim aklım Yaşasın Ç Harfi Kardeşliği’nde. Tekrar telefon açtım. Karşıma çıkan çalışan yine öğretildiği gibi, beni anladığını, elinden geleni yapacağını, işi hızlandırmak için talebimi acil statüsüne aldığını filan söyledi, kapattım. Aradan bir hafta daha geçti, bu kez iyice sinirlenmeye başladım. Bizim oğlan İngiltere’ye dönmüş bu arada, telefonda ” Kitabım gelmedi.” diyorum. O da “Gelir anne, takma kafana!” diyor. Hayır, sanki gelecek kitapta yaşamın sırrı filan var, öylesine bir istek. Üçüncü hafta çıkan çocuğa bu kez “3 hafta oldu, kitabım gelmedi, eğer yarın da gelmezse, sosyal medya hesaplarımda bu olaydan söz edeceğim, bu ne kepazelik !” filan dedim. Sosyal medya hesaplarımın bir tanesinin 5000’e yakın takipçisi var, ama onda da müstear isim kullanıyorum, yazsam “Bu kim?” diyecekler, ama olsun, aklım sıra dikleneceğim. Hangi kitap gelmedi kısmı iyice komik, koskoca kadın telefonda “Yaşasın Ç harfi Kardeşliği kitabı eksik çıktı.” diye yakınıyorum. Behiç Ak halimi görse gözleri yaşarır, o derece. Sonra bir ay oldu, ben de hiç bir yere bir şey yazmadım, hem o ara çok meşgul olduğumdan, hem de zaten üç buçuk insan okuyor, kitap ısmarlıyor, o kitaplar gelmiyor deyip, milletin kafasına kuşku tohumu ekmeyeyim diye. Sonra bir gün kapı çaldı , bir paket. Tam da yılbaşı zamanı. Bazen yurt dışındaki arkadaşlarımdan yılbaşı hediyesi geliyor, “Aaa acaba hangisi ne gönderdi” diye bir heves açtım Yaşasın Ç Harfi Kardeşliği. O bana baktı, ben ona baktım. Gülmeyin , üstelik kitap Çocuk ve Gençlik Yayınları Derneği’nin 2013 Yılın Çocuk Romanı Ödülünü de kazanmış. COGEM’in 2014 Çocuk ve Gençlik Edebiyatı Roman Ödülünü de kazanan bu minnak roman. İnternet dostluklarını ve tüketim çılgınlığını sorguluyor. Gerçi Behiç Ak yazdığı diğer kitaplarda da İnternet tutkunu çocukları ele almış. Yalnız FB’u çok öne çıkarmış. Halbuki şimdiki gençler ve çocuklar IG ve Twitter’ı tercih ediyorlar. FB yaşlıların buluşma yeri oldu çıktı. Bu ayrıntıyı gözardı edersek kitap pek şirin. Tabii ki çizimler de Behiç Ak’tan. Küçük çocuğu, ya da biz yaştakiler için torunu olanlara Çatıdaki Gezegen, Postayla Gelen Deniz Kabuğu, Her şeyi Yanlış Anlayan Kedi kitaplarını da öneririm. Kardeşi Sevim Ak da ünlü bir çocuk roman yazarı biliyorsunuz. Onun da Sakız Kızın Günleri kitabını almıştım, ama henüz okumadım.
Şimdi okuduğum diğer kitaplardan söz edeyim. Sevin Okyay’ın Ara Sıra ve Daima adlı kitabı, İçinde Sevin Okyay için önemli olan ailesi ve dostlarından kişileri tanıttığı yazılar var. Meral Okay’dan Ömer Madra’ya, Tarkan’dan Hırant Dink’e, Şakir Eczacıbaşı’ndan, Jak Deleon’a, Sevin Okyay’ın kardeşinden, temizliğe gelen hanıma pek çok yakınını daha yakından tanıyabilirsiniz.
Şimdilik Bu Kadar isimli diğer bir kitap da Emine Uşaklıgil’in kendisi ve Serra Yılmaz ile ilgili hazırladığı bir hayat öyküsü kitabı. Kitapta her iki kadının benzer yanları ve yakın arkadaşlıkları da söz konusu edilmiş. Açıkcası kitabı bitirince kitabın Serra Yılmaz kısmı ne kadar ilginçse, Emine Uşaklıgil kısmı da o kadar sıkıcı diye düşündüm. Keşke Emine Uşaklıgil kendinden söz etmeyip sadece arkadaşını anlataymış. Serra Yılmaz’ın intihar eden arkadaşı Hür Yumer ile yan yana odalarda çalışmıştık Anadolu Yayıncılıkta. Öldüğünü duyunca çok üzülmüştüm. Ardından Metis’ten çıkan Öykü Kitabını da aynı buruklukla okumuştum. Burada Serra Yılmaz’ın anlattıklarıyla olayı biraz daha anlar gibi oldum. Serra Yılmaz gerçekten sıra dışı bir kadın.
Anı, Mektup ve Biyografileri sevdiğimi daha önce anlatmıştım. Bununla ilgili bir kaç yazım var sanırım, ama şu yazıma bir göz atmak isteyebilirsiniz. Okuduğum diğer bir anı kitabı çok sevdiğim hocam Abdullah Kuran’ın Bir Kurucu Rektörün Anıları Robert Kolej Yüksekokulu’ndan Boğaziçi Üniversitesi’ne adlı kitabı. Kitabın kapağında fotoğrafını görmek bile onunla anılarımı aklıma getirdi, burnumun direği sızladı. Üniversitemin kuruluş sürecini merak edenler bu kitaptan öğrenebilirler. O zamanki güç dengeleri, çatışmalar, kıskançlıklar, hedefe yönelik çalışmalar.
Seul’de Büyükelçi Olduğum Aylar Emekli Büyükelçi Erdil Akay’ın Seul’de yaşadıklarını anlatıyor. Makamını kendi çıkarı için kullanan devlet adamlarının bozduklarını düzeltebilme amacıyla çaba gösteren Erdil Bey, hem Kore merakım adına okuduğum kitabıyla, hem de ailemizden olması dolayısıyla ilgi çekiciydi benim için. Annemle kardeş torunu olan Erdil Akay’ı sağlığında tanımadığıma pişman oldum. Aldığım kitabın annem de imzalı kopyasının olması da hayıflanmama yol açtı. O zamanlar Uzak Doğu merakım yoktu tabii ki. Bundan sonra da Korutürk’lü Yıllarım adlı anı kitabını okuyacağım. Kendisi Korutürk’ün 3.5 yıl Özel Kalem Müdürlüğünü yapmış. Tabii annemden hemen onunla ilgili kişisel anılarını dinlemeyi de ihmal etmedim. Oğluyla tanışmama, kızıyla da internet aracılığıyla arkadaş olmama rağmen hayatın akışı çoğu akraba ile görüşebilmemizi imkansız kılıyor.
Son okuduğum kitap bir günlük. Hoşçakal Trabzon Merhaba İstanbul Mediha Kayra’nın 12 yaşındayken Trabzon’dan istanbul’a göçme hikayesini anlatır. Birinci Dünya Savaşı esnasında bombardımandan kaçmaları, göçene kadar Trabzon’da yaşadıkları. Kitabın sonunda Eski Türkçe orijinal anıları da ekli. Hazırlayıp Türkçe’ye çeviren ise kardeşi siyasetçi, yazar Cahit Kayra. Mediha Kayra 2003 yılında 101 yaşında vefat etmiş. Kendisi Feyziati liseleri İlkokul müdireliğini yapmış, azınlık okullarında öğretmen olmuş, Makriköy İttihadi Osmani Öğretmen Okulu mezunu bir öğretmen. Genç yaşında bile farklı biri olacağının sinyallerini veriyor yazılarında.
Yine Ocak başında okuyup bitirdiğim bir başka biyografi Medyum, durugörür, spiritualist Edgar Cayce’i anlatıyor. Bende Edgar Cayce’in Encyclopedia of Healing’i vardı. Amerika’nın en ünlü durugörürlerinden biri olan Cayce uykuya dalarak hastaları hakkında okumalar yapıyor ve tıbbi tavsiyeleri ile onları iyileştiriyordu. Tıpla uzaktan yakından ilgisi olmayan Cayce 9. sınıfa kadar okumuştu. Hastalarının ille de yanında olması gerekmiyordu. Uyurken yaptığı okumalarla hastalığı teşhis ettiği gibi, farklı tıbbi yöntemlerden hangisi hastaya uygunsa onu öneriyordu. Bir eczanenin arka raflarında bulunan, eczacının bile orada olduğundan haberdar olmadığı ilacı da önerdiği görülmekteydi. Onun sayesinde çok ağır hastaların iyileştiği görülmüştü. Daha sonraları yaşam okumaları da yaparak reenkarnasyon , Atlantis, savaşlar, gelecekle ilgili olacaklar hakkında da bilgi verdi.
Ben genellikle mutlu yaşam sırları verdiğini söyleyen kitaplardan hoşlanmam. Bir kitapçıya girdiğimde de en uzak durduğum tür kişisel gelişim kitapları bölümüdür. Ama bu kez ben de bir ucundan yakalandım. Japonların IKIGAI yöntemine. Hayatta herkesin onu mutlu edecek bir amacı, hedefi bulunması gerektiğini söyleyen, yaşlılıkta bile hem vücudu, hem kafayı çalıştırmanın gereğinden sözeden bir kitap. Bir de en bir sevdiğim Japonları örnek vererek anlatmış olayı. Murakami gibi, sushici Jiro gibi, en sevdiğim Ghibli stüdyosunun Miyazaki’si gibi. İlk kitabı bitirdim, şimdi Uygulama rehberini okuyacağım. Aslında belki de benim zaten yaptığım bir şeydir bu. Sadece daha fazla farkındalıkla yapmam gerekiyordur. Herkesin kendi ikigaisini bulması dileğiyle.