by

Ah Biz Dijital Göçmenler !

Hafta sonu itibarıyla final sınavlarım bitti. Çalışmakla meşgul olduğumdan aslında daha önce yazmak istediğim yapay zeka, dijital kültür ve yeni medya sanatı konusuna şimdi çivileme dalıyorum efendim.

Evvelsi hafta hepimiz Zeki Müren’in parla performansını izleyip, naçizane görüşlerimizi belirttik. Ben Görsel İletişim bölümümün ders konusu içinde olan dijital kültür, yeni medya sanatı konularında geçen yıldan beri düşünüyordum zaten. Bizim gibi Dijital göçmen olanlar, yani internetin, dijitalin içine doğmayanlar bu dünyaya şüpheci ve mesafeli yaklaşıyoruz. Dijital yerliler ise zaten öncesine akıl sır erdiremiyorlar. Radyoymuş, televizyonmuş bunlar bile onlara taş devri gibi geliyor. Her ikisini de görebilmiş olan biz Baby Boomer ( Bebek Patlaması kuşağı, İkinci Dünya Savaşından sonra 1946- 1964 arası doğan kuşak ) ve X kuşağı ( Bu da 1965-80 arasını kapsıyor ) ve hatta annem gibi internet kullanan çok az bir Sessiz Kuşak ( 1928- 1946 arası ) bence daha şanslı. En azından elektrik kesildiğinde Millenyum çocuklarımız ( 1981- 1996 arası doğanlar ) gibi paniğe kapılmıyoruz. Zamanında mumu, lüks lambasını, karartmaları filan deneyimlemişiz.

Bu yazıyı yazmaya başlamadan hemen önce bir habere rastladım. Linkini okumaya üşenenler için kısaca özetleyeyim. Japonya’nın en prestijli edebiyat ödülünü ( Akutagawa Ödülü ) kazanan Rie Kudan yeni kitabını yazarken yapay zekadan faydalandığını itiraf etmiş. Kitabı The Tokyo Tower of Sympathy hayali bir yakın gelecekte geçiyormuş. Yazar jüri tarafından kusursuz olarak nitelendirilen kitabın yaklaşık yüzde beşini CHATGBT’nin ürettiği metni kelimesi kelimesine kullanarak yazmış. Ayrıca uygulamanın sohbet modunu da sık sık kullandığını, başkası ile konuşamayacağı şeyleri ona anlatıp dertleştiğini söylemiş. Bu da modern dünyanın giderek yalnızlaşan bireyinin dramı sanırım. Hayır kızcağız 33 yaşında, hayatının en güzel çağında, çık gez, sevgili edin filan değil mi ? Sanırım o da içe dönük bir birey. Neyse efendim şimdi yazar ödülü geri verecek mi tartışmaları oladursun, kendisi yazdığı romanlarda yapay zeka kullanımına devam edeceğini açıklamış. Ödül komitesi üyesi Keiichiro Hirano da bunun sorun olmadığını söylemiş. Sanırım yazdığı romanda yapay zekadan söz edildiği için bunu romanın bir parçası olarak algılamışlar. Sosyal medyada bazı insanlar romanla şimdi daha da çok ilgilendiklerini söylerken, diğerleri eserlerini yardımsız yazan diğer yazarlara saygısızlık edildiğini söylemiş. Bu bilgileri aldığım yazı linkini de vereyim, isteyen bir göz gezdirsin. Bu arada geçen yıl Berlinde yerleşik fotoğrafçı Boris Eldagsen Sony’nin Dünya Fotoğraf ödülünden , yapay zekadan yardım aldığı ortaya çıkınca çekilmişmiş. Buradan şair Deniz Yılmaz olayına geçeceğim, Bager Akbay’ın, ama önce biraz bilgi.

Rie Kudan

Biraz sonra söz edeceğim yeni medya sanatçıları hakkındaki bilgilerin çoğu Yeni Medya Sanatı dersimizin son konusunu yazan Aydın Bager Akbay’ın yazdıklarına dayanıyor. Öncelikle belirteyim de, sonra sorun olmasın. Kendisi de Yeni Medya Sanatının önde gelen isimlerinden olan Bager Akbay İTÜ’de matematik lisansından sonra Yıldız Teknik’te Tasarım ve Linz’de Interface Cultures yüksek lisans programlarını tamamlamış. Sanat eserleri pek çok sanat, müzik ve teknoloji festivallerinde sergilenen Akbay, Marmara, Mimar Sinan, Berlin Ernst Busch sanat akademisinde dersler vermekteymiş. Zaten yeni medya sanatı ile ilgilenen sanatçılara baktığımızda, ülkede Görsel İletişim ya da mühendislik, resim gibi bölümleri bitirdikten sonra mutlaka yurtdışında yüksek lisans yaptıklarını ve çoğunun da yurtdışında yaşadığını görüyoruz. Bu işe geç başlamakla birlikte Türk sanatçılar dünyada hatırı sayılır iyi işler yapmışlar.

Bager Akbay’ın önemli pek çok eseri var, ama benim en çok ilgimi çeken Şair Robot Deniz Yılmaz. Bager 2014’ün son aylarında FB üzerinden Şair Robot Deniz Yılmaz’ı tanıtmıştır. Önce bilgisayarla programlanarak otomatik işlem yapan bir makine olan CNC’ye yazı yazmayı öğretmiş. Sonra sayısal kontrol dili G-Code’u kullanarak CNC’nin noktasal vuruşlarla yazı yazmasını sağlamış. Dijital tablete alfabe eğitimi ile kendi el yazısını
öğretebileceği bir yazılım hazırladıktan sonra, tüm verileri toplayıp farklı kalem denemeleri, grafik denemelerle testlerle Deniz Yılmaz’ın el yazısı gibi görünen bir yazı tipi yaratmıştır. Yazı yazmayı öğrenmiş olan robota cinsiyet belirtmeyen bir ad ve soyadı verip, Posta Gazetesi Yurdumun Şairi köşesine başvurması için vesikalık fotoğrafı da daha önce şiirleri basılan 60 şairin vesikalıklarının karışımından üretmiştir. Şair robot kendisine köşede yer bulamasa da 2017 yılında Berkay Tunalı ve Elif Demirci’nin hazırladığı bir dökümantasyon videosu sayfasında paylaşılmış ve böylece herkes kendisinden haberdar olmuştur. Posta gazetesi kendisiyle röportaj yapmak isterse de Akbay buna pek sıcak bakmaz. 2015 yılında Contemporary İstanbul’un yeni medya alanı Plug_IN’e sanatçı olarak katılır. Deniz Yılmaz Block Art Space ile sözleşme imzalayarak ilk robot sanatçı ünvanını alır. Bu konudaki bilgilere sanatçının şu sayfasından erişebilirsiniz. Şiirleri birer sanat eseri olarak satın alınabilecek diyen sanatçı, robot hakları ile ilgili bir sunumunu da eklemiş sayfaya. Deniz Yılmaz ile ilgili yazanların yazı linklerini de görebilirsiniz. “Ülkede insan hakları yokken robot hakları da ne oluyormuş?” diyebilirsiniz. Akbay bu videosunda hayvan hakları, köle hakları, insan hakları irdelemesinden sonra robot hakları konusunda düşüncelerini aktarıyor. Gerçekten düşündürücü ve ufuk açıcı bir konuşma. Yapay zekayla yapılan eserlerde de insan payı nedir, insan olmasa onlar yapılabilir miydi diye de düşündürtüyor. Deep Blue’nun. (Hani şu Kasparov’u yenen ) şiir seven yazılımcılarının sevdikleri şair öldüğünde yaptıkları deneyden tutun, kendi selfiesini çeken makakın fotoğrafının fotoğraf makinesi sahibi fotoğrafçıya mı, yoksa makaka mı, yoksa kamuya mı ait olduğuna dair sorunsala kadar pek çok konuda düşüneceksiniz.

Çok daha başa dönersek fotoğrafın icadından sonra da fotoğrafın sanat olup olmadığına dair pek çok tartışma olmuş. Sanatın biricikliği konusu hep tartışılmış. Bu konuda Walter Benjamin’in Tekniğin Olanaklarıyla Yeniden Üretilebildiği Çağda Sanat Yapıtı adlı metin ( Pasajlar’ın içinde ) pek çok kez önüme çıktı okuduğum derslerde. Benjamin mekanik sanat yapıtının üretilmesinin yeni bir şey olduğundan bahisle eserin hakikiliğinin biriciklik kavramından oluştuğunu, çoğaltılırsa o biricikliğini yitireceğini söylemektedir. Sanatın aurasından da söz eden Benjamin’in bu konudaki görüşlerini merak ediyorsanız bir zahmet okursunuz, üzerine yüksek lisans tezleri yazılmış bir metin, şimdi yazıyı derse dönüştürmeyelim.

Aslında demem odur ki o bir sanat mıdır, bu bir sanat mıdır konusu her zaman tartışma konusu. Yeni medya sanatları da oyun sanatından tutun, hactivizme, telematikten tutun, biyosanata ve diğerlerine çok geniş yelpazede bir alan. Örneğin Glitch Art / Bozunma Sanatı dijital veya analog hataları estetik amaçla kullanan bir sanat. Dijital veriler kasten bozuluyor, ya da manipüle ediliyor. Tek tek ele alınca “Bu da ne yahu ?” diye düşünüyorsunuz başta, ama işte ne bileyim Duchamp’ın bir pisuardan oluşan Çeşme/ Fountain eseri de 1917’de ilk sergilendiğinde “bir haylazlık eseri “olarak görülmüştü. Şimdi her yerde ders olarak okutuyorlar. Salı günü biz yine bir sergi gezdik. Art İstanbul Feshane’de ki onu daha sonra yazmayı planlıyorum, adı Tate’in Dinamik Gözü Sergisi. Gezerken bir esere baktım baktım, “ Bunu başka bir yerde görsem tuvalet penceresi sanırdım.” dedim. Gülgün de “ Hatta değiştirilmesi gereken eski bir pencere.” dedi. Eminim siz de klasik olmayan eserler karşısında çoğu kez “ Ben bundan daha güzelini yaparım.” demişsinizdir. Bir şeyin estetik olup olmadığına , ya da estetik ya da güzel olmasa bile bir eser olup olmadığına kim karar veriyor ? Peki Jeneratif Art eserlerinin sanat olup olmaması konusu, otonom sistemlerin işe karışmasının insan etkisini ya da yaratıcılığını yok saymamızı mı getireceği sorunsalı yakın zamanda çözülür mü ?

İzlediğimiz, ya da okuduğumuz bilim kurgu ya da fantastik eserleri düşünürsek, robotlardan, siborglardan ya da androidlerden hep korkulmuştur. İnsanlığı ele geçirecekler, bizi yok edip yeni bir toplum oluşturacaklar ( İnsanından ne gördük ki robotundan, androidinden ne göreceğiz ? Öte yandan aslında belki bizden daha düzgün yönetirler. ) Bu yapay zeka olayında da işte, ya bu yöntemle insanları kandırırsa, olmayacak şeyleri olmuş gibi gösterirse falan filan kaygısı var. E o yokken de inanıyordun sen, olmamış şeylerin olduğuna ! Dedikodu yayılıyordu kulaktan kulağa, o zaman yapay zeka mı vardı ? Dijital çağın en başta gelen kuralı bence gözünle gördüğüne ve işittiğine bile hemen inanma olmalı. Bir savcı kızı olarak her zaman şüpheci olan bana çok uyan bir kural.

Arttırılmış gerçeklikle izin filan alınmadan MOMA’da yapılan bir sergiden de söz etmek istiyorum. Kız kardeşim telif hakkı, izin olmaksızın bu gibi sergilerin yapılmasını rahatsız edici bulmuştu. Zeki Müren olayında da aynı şeyi düşünmüştü. Olay şu, 2010 yılında gerçekleşen bu sergi için bu müzeden izin alınmamıştır. 2011 yılında Manifest.AR isimli grup bu yeni ortamın yeni bir sanat formu olduğunu dile getirmiştir. Zaman ve mekan sınırlamaları ortadan kalktığını söylemişlerdir. Arttırılmış gerçeklik , gerçeklik ile sayısal dünya arasındaki sınırları ortadan kaldırmıştır. Sanat piyasasının hiyerarşik yapısından da kurtulunmuştur. Şimdi tabii arttırılmış gerçeklikle resmen müzede kendi eserlerinizi sergiliyorsunuz. Bu yerleşik düzene bir nevi başkaldırı olduğu için herkesi haberdar etmişler tabii, ama olaya bakar mısınız ? Bir de tersini düşünelim, kimseyi haberdar etmeden özelden misafirlerinizi çağırıp, en büyük müzelerde eserlerinizi sergiliyorsunuz, müzenin de ruhu duymuyor. Ne izin, ne bir şey, millet telefonlarına bakıp sergiyi geziyor. Bu konuyla ilgili videoyu görmek isteyenler için link şurada.

Şimdi uzatmayayım dedim ama müze deyince farklı bir sergiden söz etmeden de edemeyeceğim. Bu da arttırılmış gerçekliğin sanat alanında kullanımına başka bir örnek. ( Bu örneği de Çağan Çankır’ın yazdığı ünite bölümünden aldım. Dijital Kültür dersimiz için ) Bu müze uygulama MOSA , çalınmış Sanat Eserleri Müzesi / Hollanda adını taşıyor. Bu müze çalınan ve artık görülmesi imkansız eserlerin sayısal kopyalarını arşivine katıyor ve kayıp bilgiyi insanlarla buluşturuyor. Bu kez müze hem sayısal, hem de fiziksel olarak kurgulanmış hibrit bir mekan. Ziyaretçiler telefon ve tabletleri ile müzeyi geziyor, çerçeve içindeki arttırılmış gerçeklik işaretlerini okutarak eserleri görebiliyorlar. Yazarımız Çankır’ın da belirttiği üzere “ Kayıp eserler yeni gerçeklik teknolojileriyle tekrar deneyimlenebilir hale gelmiştir.” Çalınmış eserlerin bile serilenmesi bana Süleyman Demirel’in “ Demokrasilerde çare tükenmez.”sözünü anımsattı doğrusunu isterseniz. Bu uygulama çok hoş değil mi sizce de ?

Digital sanat deyince hemen küçümsemeyin demiştim, şu bilgi de çok şaşırtıcı : Aralık 2021 itibarıyla sanatçı yaşarken eseri en yüksek fiyata satılan ( 91 milyon dolar ) kişi PAK ( Murat Pak ) dünyanın en pahalı kripto üretici, sanatçısıdır ve artık kimliğini gizli tutup, PAK’ı kolektif bir yapı olarak ifade etmektedir. ( Bager’den ) Bu konudaki haber ile ilgili link de şurada.

Sözde yeni medya sanatı sanatçılarından söz edecektim, yazı yine alıp başını gitmiş. Bari sona bir kaç link vereyim, ekleme yapıp. Son olarak, “Akacak kan damarda durmaz.” Bir de “ İsteyen istediğini beğensin.” Ve son olarak dijital göçmen olarak bendeniz biraz klasikçiyim ama yenileri de görmezden gelemiyorum. Sonuçta bu sanatı oluşturan da insan. Araya az biraz otomasyon karışsa da. Sevmeyebilirsiniz, ama her şeyden de korkmayın, sonuçta “Korkunun ecele faydası yok!” Kitabın, kağıdın kokusunu, dokunma hissini filan dert eden dijital göçmenler olarak e-kitaba bile yeri geldiğinde şüpheyle bakıyoruz kimimiz. Aramızda “ Yerden tasarruf , okur silerim.” diyen de var şüphesiz, ama dünya nereye evrilecek , bu işin sonu nereye gidecek, gerçekten merak ediyorum. Şu sınırlı ömrümüzde yirminci yüzyılda doğup, yirmi birinci yüzyılda yaşıyor olmanın meyvelerini yiyoruz şanslı insanlar olarak, gerisini de ömrümüz olduğu kadar göreceğiz, hep öyle olmamış mı ?

Bazı yeni medya sanatçıları ve eserleri ile ilgili linkler :

www.refikanadol.com

www.ebrukurbak.net

www.selcukartut.com

www.onursonmez.com

www.kocosman.com

www.nerdworking.org

www.burak-arikan.com

www.erdalinci.com

www.zeynepnal.com

www.memo.tv


Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *