Hastaneden çıktıktan sonra gezimize kaldığımız yerden devam ettik. Ama önceden planladığımız Jeju Island ve Busan gezilerini es geçerek. Tabii ameliyatlı hastamızın yorulmaması için ağır çekim gezi planları yaparak.
Daha önce Seoul’ün çoğu tarihi yerini ve müzelerini gezdiğimiz için, bu kez gitmediğimiz bir kaç yeri görmek ve sanki orada yaşıyormuşcasına sakince gezmek istedik. İlk ziyaret için şurayı okuyabilirsiniz. Biz daha önce hiç turist gibi sightseeing tur almamıştık. caddeleri sokakları hep kafamıza göre turlarız, istediğimiz yerde durur, istediğimiz yerden devam ederiz. Bu kez uzun yürümeme adına bir otobüs tutuna katıldık. Farklı bir kaç rotayı içeren turlardan daha önce az gittiğimiz bir rotayı seçtik.
Gezerken yolda bu billboardu gördük. Gong Hyo Jin bacımızın reklamı. Kendisini pek severim. Merak edenler kendisiyle ilgili şuradan bilgi alabilirler.
Yolda hanbok giymiş kadınlar gördük, ne tür bir etkinlik vardı bilmiyorum. Ama ben daha önce de söylediğim gibi hanboktan pek hoşlanmıyorum. Bizim bindallımız gibi işte. Ama giyeni iyice şişman gösteriyor. Nasıl bizde kına gecelerinde bindallı giyilir, onlarda da gelin ve damat geleneksel adetlerin gerçekleşmesi sırasında hanbok giyiyor. Bir de kayınvalideler genellikle düğünlere hanbok ile katılıyorlar. Geleneksel bir tören izlemek isteyenlere şöyle bir video koyalım hemen.
Dizilerde hemen hemen her olay, binaların üzerlerindeki dev ekranlardan öğrenilir. Biz de geçerken bu ekranlardan bol bol gördük 🙂
Tur sırasında Dongdaemun, Gwangjang Market dolaylarından da geçtik. Son durağa yakın bir yerlerde inip yürüdük. Yürümeye başlayınca bazen işin dozunu kaçırıyoruz, ama Hüsam yorulmadığını söyledi. Mutfak malzemelerinin satıldığı bir caddeden yürüdük. Bit pazarını arıyorduk. Her tür çatal, bıçak, güveç, taş malzemeden yapılmış mutfak araç gereci vardı. Genellikle sıcak sulu sebze yemekleri ve çorbalar, hatta yaptıkları ramenler de bu tip güveç kaplarının içinde yeniyor. Sıcak ve baharatlı yemekleri seviyorlar. Bunları yiyebilmek ise övünülecek bir şey. Benim en çok uzun saplı pilav da yedikleri kaşıklar hoşuma gidiyor. Onun için hem o kaşıklardan, hem de pilav koymak için tahta bir servis kaşığı aldım kendime. Gerçi artık bu beyazları bıraktım, kırk yılda bir pilav yiyorum, ama olsun, yediğim zaman da o uzun kaşıklarla yiyeceğim 🙂
Tek yanmayan biletimiz Busan’dan Seoul’e dönüş biletini iptal ettirmek için gara da uğradık. Metrodan indikten sonra ne tarafa gideceğimizden emin olamadığımız için bakınırken genç bir hanım ve 7-8 yaşındaki kızlı yanımızda durdular. Anne İngilizce yardıma ihtiyacımız olup olmadığını sordu. Garı aradığımızı söyleyince de “Biz de oraya gidiyoruz, birlikte yürüyelim.” dedi. Kızı için bir trafik kursuna gidiyorlarmış. Sonra nereden geldiğimizi sordu. Genellikle “Türkiye’den geliyoruz.” deyince çok şaşırıyorlar. Yaşı büyük olanlar da hemen ” Dost ülke, kardeş ülke” diyor. Busan tren biletimizi iptal ettireceğimizi söyledik. O biletlerin çok revaçta olduğunu, zor alındığını söyledi. Sonra ameliyat meselesini anlatınca da çok şaşırdı, “Geçmiş olsun” .dedi. teşekkür edip gara geldik, biletimizi iptal ettirdik. Biraz Lotte Mağazasını gezdik, sonra üst katta bulunan geleneksel Kore yemeklerinin bulunduğu lokantada yemek yedik. Daha sonra iki kez bu civara geldiğimizde buraya uğradık ve her defasında farklı bir şey yedik.
Garda pek çok asker vardı. Hepsi de gayet düzgün giyimli, sırt çantaları temiz, düzenli bir biçimdeydi. Kore’de askerlik zorunlu.
Gara gelmişken Kore’nin en eski ve en büyük geleneksel pazarına uğramasak olmazdı, geçen sefer de Namdaemun’da zaman geçirip, mantı yemiştik. Burası Seoul Metropolitan İstasyonuna 10 dakika yürüme mesafesinde. Ama Namdeamun macerası ve dahası yarına kalsın .