Herkesin önemsediği günler var. Bazılarımız bayramları, bazılarımız doğum günlerini, evlilik yıldönümlerini önemseriz. Artık iyice ticari hale gelen sevgililer Günü, Anneler Günü, Babalar Günü gibi günlerimiz de var. Dün kuaförde saçlarımı yıkayan berber “Yeni bir şey çıkmış, bebek doğuracaklar yapıyormuş, neydi o yahu ??” diye arkadaşına seslendi. Arkadaşı da koşarak gelip “Baby Shower” diye açıkladı. Bizimki “Arkadaş çok sosyetiktir, her şeyi bilir. “diye ekledi ardından. Gülmemek için kendimi zor tuttum. Millet olarak gerekli gereksiz pek çok şeyi benimsemekte bu kadar ustayız da, yerlere çöp atmamak, trafik kurallarına uymak, karşılıklı empati kurmak, tarihi ve doğal dokuyu korumak gibi güzel şeyleri benimsemekte niye yaya kalıyoruz diye düşünmeden edemedim. Neyse aslında bu günlerden değil de, bu günlerde alınan, verilen hediyelerden söz etmek istiyorum.
Ağustos ayı hem eşimin doğum günü, hem de evlenme yıldönümümüz olduğundan önemli bir ay. Bu yıl eşim 60 yaşına girecek, biz de 30. evlenme yıldönümümüzü kutlayacağız. O yüzden ne alsam, ne yapsam diye düşünmeye başlayınca, bu konuya kafa yordum biraz. Aslında sanırım benim için en önemli gün doğum günü. Bir insanın o kalıbın içinde doğup yaşamaya başladığı gün yani, önemli işte. O yüzden de doğum günlerim geçiştirilirse, ya da gününden başka bir gün filan kutlanmaya çalışılırsa bozuluyorum. Birilerinin işi oluyor örneğin, doğum gününüz de Cuma’ya denk gelmiş, Cumartesi ya da Pazar kutlasak olur mu? diye soruyorlar. Hayır efendim, olmaz. Yapacağın diğer şeye daha çok önem veriyorsan, katılma. Hastalık olur anlarım, ama ötesini anlamak istemiyorum. Akraba ve arkadaşlarımın doğum günlerinde kafa yorup hoşlarına gidecek bir şeyler almaya çalışıyorum. Başkalarının da buna özen göstermesini istiyorum. Bazen büyüklerden” Sen aldığımı beğenmezsin diye para vereyim dedim.” diye zarfla para verenler oluyor. Açıkcası bunu da baştan savma olarak karşılıyorum. Sen düşün taşın, al alacağını, beğenip beğenmemek bana kalmış, değiştirme kartları ne için var ?
Bana alınacak hediyenin pahalı olması gerekmez. Çoğu marka şeyi de sonradan götürüp değiştirmişimdir. Ama ilgi alanı benim kadar çok olan birine de hediye almak kolay diye düşünüyorum. Bir kere koleksiyon yaptığım çok şey var. Ülke yüksükleri biriktiriyorum. Sanırım daha önce de söz etmiştim. Yurtdışına giden akrabalarım gittikleri yerlerden de getirdikleri için epey çoğaldılar. Şimdilerde Türkiye’de de hemen her şehirde, müzede, şurda burda varlar.
Sonra 1950’ler ağırlıklı model araba biriktiriyorum. Ülke bebekleri biriktiriyorum ve 3000’den fazla kitabım var. Yani kitap da iyi bir hediye olabilir. Ya varsa diye endişeleniliyorsa da bana doğrudan sorulabilir, çünkü o ara almak istediğim bir kitap mutlaka vardır. Yeni bir dil öğreniyorum. Korece ile ilgili her hangi bir şey de çok uygun. Koskoca bahçem var, iki tane tohum, bir tane fidan, farklı bir çiçek her zaman sevgiyle karşılayacağım hediyelerden. Kabak ve tahta boyuyorum, akrilik boyaları her zaman kullanıyorum. Bir de bloglarım var, sosyal medya hesaplarım var, hemen hemen her şeyim açıktır. Buna rağmen bana ne alacağını bilemeyen, hala çerçeve, mumluk, tabak, çanak, cam obje ki nefret ederim camdan, getiren çok arkadaşım , dostum var. Yani düşünmüş getirmiş, hiç almasaydı daha mı iyiydi de denilebilir ama, onları bir tarafa atıyorum, biraz ilgili olsa , beni daha iyi tanırdı diye düşünüyorum. Böyle de nankörüm sanırım.
İşte öyle ince ince düşünülmüş, hiç unutmadığım hediyeler de var. Oğlumun aldığı Atılgan ve Star Trek mürettebatı, arkadaşım Esen’in getirdiği Kore alfabesi- ki Esen beni tanıma ve hediye alma bakımından hep hedefi 12’den vurur-gibi. Arkadaşım Oğul’un bahçem için aldığı dut ağacından her dut yiyişimde onu anımsıyorum. Bahçemdeki yediveren gülü ve yasemin Gülay ablamın hediyesi. Onları gördükçe seviniyorum. Travmatik bir araba kullanmayı öğrenme, ya da öğrenememe mi deseydim, sürecinden ve trafik kazası sonunda bu işe girişmeyi bıraktıktan sonra bana araba alarak beni yeniden araba kullanmayı öğrenmeye mecbur eden eşimin hediyesini de unutmam mümkün değil, sayesinde taksi şöförü gibi araba kullanıyorum çünkü.
Rahmetli halam sevdiğimizi bildiğinden ona ziyarete gittiğimizde bize çiğ börek yapardı. Babam mercimekli börek seviyor diye onu da yaptığını anımsıyorum. Düşünüldüğünü bilmekten daha güzel hediye olur mu ? Birine zaman ayırmak, onu sevdiğini hissettirmek de en güzel hediyelerden. Eminim çocuklarımız pahalı oyuncaklardan çok ona ayıracağımız kaliteli zamandan hoşlanırlar.
Hediye denilince aklıma gelen başka bir şey de kendisine gelen hediyeyi başka birine hediye etmek. Aslında hiç de hoş bir şey değil, ama yirmi tane borcam gelmişse değiştirmek yerine gidip başka birine hediye ediyorsun çoğu kez. Pike, havlu gibi şeyler de fazlaysa mutlaka açılmadan başkasına hediye ediliyor. Bu tarz eşyalar, nasıl olsa her eve lazım olur diye getiriliyor. Ben havlu ve sabun gibi eşyalara hep mutlu olmuşumdur itiraf edeyim. Çok fazla tükettiğimden olsa gerek. Sabuna özel ilgim vardır. Gittiğim yerlerden mutlaka satın alırım. Lush Türkiye’den çıktı diye de çok üzülmüştüm. Mis kokulu sabunları çok pahalıydı ama, yine de almaktan kendimi alamıyordum.
Hediye üzerine bu kadar konuştuktan sonra söyleyeceğim şey de çok komik ama, 30 yıldır evli olduğumuz halde eşimle birbirimize hediye alırken yaptığımız şey, özellikle de giysi alıyorsak, en beğenmediğim hangisi diye düşünüp, onu almak. Bu konudaki zevkimiz o kadar ters ki, artık bir bakışta bunu sevmedim, demek ki onun hoşlanacağı bir şey diye düşünüyoruz. Öte yandan değerli şeylerde , hem tarihi değeri, hem de maddi değeri yüksek bir objeyse anlaşıyoruz. Ama sıradan şeylerde aynı zevkte olmamız mümkün değil. Hele de ben genellikle milletin çöp diye attığı şeyleri karga titizliğiyle toplayıp eve taşıyan bir Kova olduğumdan, asil bir Aslan burcunun bunu anlayabilmesi çok zor.
Özel günlerde güzel anıları paylaşmak, bu anıları biriktirmek en doğrusu bence. Gözlerinizi kapatıp düşündüğünüzde o ana gidip mutluluğunuzu daim kılabilirsiniz. Hediye behiye bahane işte, mesele sevgiyi paylaşmak. Siz yine de bana çerçeve ve cam eşya almayın, yediğiniz meyvenin çekirdeğini getirin, bahçeye dikeyim, benim için en güzeli.
Permalink //
Nasıl da güldüm yorumlarına sevgili Nilgün anlatamam:Öncelikle kova/aslan evliliği…tıpkı biz,ama biz’de benim hatam yılbaşı/evlilik ve doğum günüm üçlüsünü yanyana getirmek oldu ki ,bu’da eşimin çok işine geliyor elbette.
Benim de genel kabul görmüş günlere çok gıcığım var ve herkesin birlikte kutladıkları günler hiç umurumda değil;umurumda olan bana ait günler yani doğum günüm ve evlilik günüm… özellikle doğduğum günü çok önemserim.Hediye tabi ki önemlidir benim için ve evliliğimin ilk yıllarında evlilik için bir kuyum,kuyumcu’dan alınan bişi beklentim vardı elbette ama huyum kurusun,kıyafet tarzım ve iş ortamım hiç de pırlanta/elmas/altın kaldırmadığı için, kullanamadığım şeyler olduğundan,kısa sürede vazgeçtim.Yaş kemale erince ve sahip olma imkanınız artınca,değer vermemek de başlıyor, daha küçük şeyler yetiyor gerçekten…kitaplar,günlük hayatta kullanıp atabileceğiniz şeyler(senin söylediğin gibi sabun,mum,çorap vb)Ha tabi bir de daha önce değindiğin başka bir husus var:Atıp kurtulacağın,azaltıp vazgeçebileceğin,biriktirmeyeceğin eşyalar konusu..?
Neyse Nilgüncüm,sana hediye seçmede kolaylık diliyorum?
Permalink //
O üçlünün bir araya gelmesi kötü olmuş ya 🙂 teşekkürler 🙂