by

Eve Kaçmak, Evden Kaçmak

Bu aralar Defne Suman’ın Evden Kaçmanın Yolları adlı derlemesini okuyorum. 24 yazarın evden kaçış ve / veya geride kalış öykülerini içeriyor. Yazarlarından rica edilerek seçkiye katılmış dört öykü hariç diğer 20 anlatı bu seçki için özel olarak yazılmış. Metinlerin yarısı kaçanların anlatısıyken diğer yarısı da kalanların ağzından anlatılmış. Bir çıkış yolu aramak için , bir şeylerden kurtulmak için, ya da yalnızca konfor alanının dışına çıkmak gerektiğine inandığı için, özgürlük, tek başınalık, heyecan aramak için gidenleri düşününce ben sanki hep tam tersini yapıyorum, eve kaçıyorum, eve sığınıyorum diye düşündüm, ama belki de öyle değil, çünkü kaçmalar her zaman bir bilet alıp giderek, yürüyüp uzaklaşarak olmayabiliyor, hepimiz belki de her an kaçağız.

Bu konu üzerinde düşünmeye başlayalı hemen aklıma Bedri Rahmi Eyüpoğlu’nun oğlu Mehmet’e yazdığı şiirlerden biri geldi:

Sana uzak memleketlerden bahsedenlerin

Dili tutulsun

Sana bir incir yaprağına bakmasını öğreteceğimKendi avuçlarının içinde seyahati

Ve gökyüzünün her yerde mavi olduğunu öğreteceğim.”

der. Gökyüzü her yerde mavi mi, yoksa kapkara olan yerlerden kaçanlar mı var ? Mavi’nin tonları her insanda farklı hisler mi uyandırıyor yoksa ? Daha önce adalardan söz eden bir yazımı “Eğer ruhunuzda Kikloplar, Lestrigonlar ve azgın  Poseidon’u taşımıyorsanız, İthaka’ya olan yolculuğunuz serüven ve bilgi dolu olur. Eşsiz bir sevinç ve mutluluk içinde  kendi adanıza varmanız dileğiyle.” diye bitirmişim. Kavafis’in İthaka’ya Yolculuk şiirine gönderme yaparak. Bizim zamanımızda kaçmak isteyenleri durdurmak için mi nedendir, “Gitmek istediğin yere kendi içindeki karanlığı da götürürsün, sen kendi içinde huzurlu olmadıktan sonra kaçıp gitmişsin, huzur aramak için mekan değiştirmişsin ne fayda.!diye karşı çıkılırdı. Bunu da sanırım en çok kendi gidemeyenler, gitmeye cesareti olmayanlar söylerdi. Bak şimdi de aklıma Yasaklar’ın o ünlü skeçi geldi. Hani bir şarkıyı değiştirirler de, sonunda kelebeğe, “ Fazla gezinme, git bir dalda dur, git otur git otur.”derler. Fazla gezinmek bilgiyi, değişikliği, sıradan çıkmayı , farklı olmayı gerektirir çünkü.

Şu son zamanlarda “Yüreğinin götürdüğü yere git’”çiler çoğaldıysa da, özellikle eskilerden babalarımızdan annelerimizden anımsadığımız sözler uzak ya da yakın gençler bir yere gitmek istediklerinde “ Ne lüzumu var, Otur oturduğun yerde”ya da amiyane tabirle “Ne varmış orada bk mu var ?”cümleleri olurdu. ( Laf aramızda kötü bir sözcüğe bu kadar değer verilmesi de sanırım bir tek bizim ülkemizde var.Bir sofrada doğru düzgün bir yemek yoksa, bir bk yok demek gibi ) Aziz Nesin’in sözü müydü o, “ Bir bk bilmiyorsun, işin kötüsü bir bk bilmediğini de bilmiyorsun.” Evvelsi gün Gölgen Bengü’nün oyunculuğu seçmeyip, BÜ Endüstri Mühendisliği bölümünü bitirdikten sonra yurtdışında akademik kariyer yaptığını ve bir üniversitede profesör olduğunu okudum bir haberde. Bilmiyordum. Bizim zamanımızın bilindik isimlerinden, Cici Kızlar’ın Bilgen Bengü’sünün ablası. Her zamanki gibi yorumlara bir bakacak oldum. Aman Allahım! aşağıda bir linç , bir linç, tabii “Maşallah, tebrikler.” diyen de var, şimdi haksızlık etmeyelim, ama yorumların çoğu, başka ülkelerin yararına çalışıyor, bu ülkenin ekmeğini yiyip çıkarına bakıyor ve bu minvalde yorumlar. Be Allahsızlar bu kadar beyin göçü niye var, zeki, iş bilir insanlarımız niye yurtdışına kaçıyor, önce bir onu görsene! Yok anca eleştirsin. Bu olay ki sıra dışı olmayan bir kaçış ; bir de aklına esip dünyanın öteki ucuna gidip yerleşenler, ya da yerleşmeyenler habire dolaşanlar nasıl algılanıyor hiç düşündünüz mü ? Gayet iyi işi gücü olup, işlerinden ayrılıp dünyayı gezenlere filan deli gözüyle bakıyoruz. Niye gidip bir dalda durmuyorlar ki, uçmak ne demek ?

Bizim evde dünyanın her yerinde yaşayabilecek kişi Hüsam. Her yere kolaylıkla uyum gösterir. Evlendiğimizde Avustralya’ya gidecektik, kabul de edildik, ben caydım. Sonra Kanada’ya göçelim dedik, ondan da vazgeçtik. Bende az otistiklik var, yastığımı bile yadırgarım. Değişiklikler, kontrol edemeyeceğim şeyler beni endişelendirir. Peanuts’ın bir karesinde olduğu gibi , Charlie Brown, “Endişelerimin endişeleri var.”demişti, o benim işte. Dolayısıyla biz ülke filan değiştiremedik, ama son zamanların moda eylemiyle şehirden kaçıp, kırsala sığındık. Etrafımızdaki çoğu arkadaşımızda bu tür kaçmaların peşinde. Her değişiklik daha iyi hissetmek, daha farklısını yaşamak, alışıldık, sıkılınmış olandan kaçmak için. İzlediğim bazı Kore dizilerindeki karakterler de yeniden doğduklarında daha iyi br yaşama kavuşmak adına intihar ediyorlar. Kaçışın her çeşidi var yani. Geçmişine kaçmak, bir anıya sığınmak, hayallerle avunmak gibi , gibi saymakla bitmez.

Bazen evden bahçeye kaçmak, bir dizi film izlemek, ya da bir kitabın farklı dünyasına sığınmak da kaçmak. Gençken canım sıkıldığında şiir okurdum, ya da caz dinlerdim. Ruhuma iyi gelirdi. Çok çok üzgünsem, yatar uyurdum, bir süre durulmayan kafamı rölantiye almanın en iyi yolu. Eğer her daim kendi kendinize konuşuyorsanız, düşünceleriniz birinden diğerine atlayıp zıplıyorsa , kafanızın içinde hiç susmayan bir ses varsa, en zor olanı odur, durulmayan bir zihin, bazen kendinizden kaçmak istersiniz. Bak şimdi de aklıma Orhan Veli’nin o unutulmaz dizeleri geldi “ Gün olur, alır başımı giderim, Denizden yeni çıkmış ağların kokusunda, Şu ada senin, bu ada benim, Yelkovan kuşlarının peşi sıra. “ diyen. Ne güzel şiirdir, başını alıp gidenler ve adalar. Bu ada işi çok uzun felsefik bir konudur, bir gün de ondan söz edelim.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *