Genel

by

Metin Eloğlu’nu antoloji şiirleri ötesinde tanımaya ne zaman başladım anımsamıyorum. Hani şu Boynumun Borcu ” Leman Hanım / Size bir şiir borcum vardı ya/ İşte onu ödüyorum” ve Eloğlu başlıklı ” Eloğlu binlik bozdurur / Ben bozduramam” diye başlayıp, ” Bu soyadı bana haram” diye biten şiirleri haricinde. Ama elimdeki en eski kitabı üzerinde 25.10.85

by

İç sesini bir türlü susturamayan insanları bilir misiniz ? Hah, işte ben onlardanım. Durulmayan da bir kafam var. Bir kaç şeyi bir arada düşünür, sonra hiç yeri değilken sesli bir biçimde bir konudan söz ederim. Ya da bir konuyu konuşurken çağrışım yoluyla üç beş saniyede başka yerlere gitmişimdir. Pat diye gittiğim yerle ilgili bir yorum

by

Son zamanlarda gençlerin çoğu eskilerden Audrey Hepburn’ü anarak, ne kadar zarif, ne kadar güzel olduğunu belirtiyor. Güzel, zarif ve yardımsever olduğu bir gerçek, ama benim için Hepburn’lerden Katharine her zaman daha önemli oldu. Bu kızıl saçlı, atletik, biraz erkeksi tavırlı, sıradışı kadın ilk gençliğimden beri dikkatimi çekti. Küçük Kadınlar’ın 1933 ilk çekiminin Jo’suydu bir kere. Bu

by

Bazen sıkıldığımda yeni bir bilimkurgu ya da müzikal film olsa da seyretsem derim. Bilimkurgudan yana bir sıkıntımız yok. Son zamanlarda vizyona giren yeni bir bilimkurgu mutlaka oluyor. Aksiyon, polisiye ve bilimkurgu hep iş yapmıştır. Ruh durumuma göre yalnızca romantik komedi seyretmek istediğim anlar da olmuyor değil. Sanırım en sevmediklerim korku filmleri. Filmin yarısında gözlerimi kapattığım için

by

Yaramaz çocukları severim. İlkokul sürecinde çift kişilikli bir görüntü çiziyordum. Okulda çalışkan, uslu çocuk;  evde yaramaz, fırlama. Tabii hiç bir zaman uslu olmadım, o yaramazı korumak amacıyla çizilmiş bir karakterdi sadece. İşte bu yüzdendir ki öğretmenlik yaptığım sürece de yaramaz veletlere hiç kızamadım. “Yapmayın, etmeyin” derken bile ya içimden ya da açık açık dışımdan güldüm

by

Her ne kadar kara trafiğindeki kaza ve ölüm oranları hava trafiğinden fazlaysa da, benim için uçuşlar hep korkutucu olmuştur. Daha çocukken bir uzay gemisi hayal edip, içine de hayvanlardan mürettebat oluşturan bir birey olarak, bu korku en basitinden ayıp denebilecek bir durum, ama yine de ayakların yere basmıyor olması duygusu insanı ürpertiyor. Daha Malezya ve

by

Yaşam ve ölüm iki yüzlü tiyatro maskesi gibi çoğumuzun her an içinde. Yaşamın bu gerçeği hakkında pek çok söz üretmişiz kendi kendimizi teselli etmek için. Dünyanın çeşitli ülkelerinde farklı versiyonları olan o söz gibi. Örneğin, bizim hadis olarak bildiğimiz “Hiç ölmeyecekmiş gibi dünyaya, yarın ölecekmiş gibi ahirete çalış” sözünü Hindistan’da  “Yarın ölecekmiş gibi yaşa, hiç ölmeyecekmiş  gibi

by

Yıllar önce Atilla Atalay’ın Menekşe İstasyonu kitabında Ornitorenk öyküsüne rastladığımda gülmekten kendimi alamamıştım, hem de kahkahalarla. Aynı dönem çocuklarıydık ve o da benim gibi aylarca cikletin içinden çıkması gereken ornitorenk kartpostalı peşinden koşmuştu, ne menem bir hayvan olduğunu bilmeden. Hatta aynı benim gibi “Aslında yok böyle bir hayvan kandırıyorlar bizi “diye düşünerek. Ornitorenk bizim devrin

by

  Yürümeyi çok seviyorum. 1992 yılında geçirdiğim bel fıtığı ameliyatından sonra, artık yürüyüş ve yüzmeden başka spor yapamasam da, yürümeyi oldum olası severim. Yürürken  pek çok şey yapılabilir çünkü. Ben düşünürüm, etrafı gözlerim, müzik dinlerim, hatta içimden öykü yazarım. Günü değerlendirdiğim, planlar yaptığım, geçmişi, geleceği düşündüğüm,kedi sevdiğim, bulunduğum çevreyi didik didik ettiğim anlar yaşarım çoğu kez.

by

Gezi yazılarını seviyorum. Hem gezilen yeri, hem gezmeye gideni tanıtıyorlar, hem de  insanda gezme isteği uyandırıyorlar. O yüzden gezi yazıları içeren kitapları da biriktiriyorum. Hoşuma giden en eski gezi yazılarından biri sıradışı bir Jöntürk olan Ubeydullah Efendi’nin Amerika Anıları’dır. Üzerine biyografi dersi için kısa bir çalışma yapmışlığım da var. Ubeydullah Efendi kendi deyimiyle ” Dalgalı