by

Siz de kadın olmasaymışsınız!

ozgecan-aslan-icin-rekor-katilim-5307489-640x360

 

İnsanların ne kadar acımasız olduğunu ilk fark ettiğim günler gizliden babamın dava dosyalarını okuduğum yedi sekiz yaşlarıma rastlar. Bir gün dedesi tarafından tecavüze uğrayıp, ondan bir çocuk doğurmak zorunda kalan  14 yaşında bir kızın dava dosyasını gördüğümde okuduklarıma inanamamış, böyle bir şey nasıl olabilir diye şaşıp kalmıştım. Kızın 14 yaşında olmasına mı, tacize uğramasına mı, kendi amcasını doğurmak zorunda kalmasına mı  neye üzüleceğimi şaşırmıştım.  Daha sonra büyürken her aşamada erkek egemen toplumda her türlü eziyeti çeken kadınlara şahit oldum. Ama bu tür olaylarla her karşılaştığımda bir türlü alışamadım,  “Burası Türkiye,  normal” diyemedim, demek de istemiyorum.

Her gün en az bir iki kadın öldürülüyor bu ülkede.  2013’te 237 kadının öldürüldüğü Türkiye’de, bu sayı 2014’ün ilk 10 ayında 255, sadece Ekim ayında 29 kadının yaşam hakkı elinden alınmış. Kocasından, sevgilisinden, babasından, ağabeyinden dayak yiyen, sokakta, otobüste, işyerinde tacize uğrayan, en basitinden sıradan erkek arkadaşının cümle içine sıkıştırdığı küfürler, ya da cinsel içerikli sözlerle bile üstü kapalı taciz edilen yine kadınlar. Kadın kadına oturup sohbet etsek her birimizin geçmişinde ya otobüste, ya işyerinde ya da aile içinde taciz edilme, fiziki ya da psikolojik şiddet görme öyküsü mutlaka vardır. Üstelik bunları yapanlar yalnızca cahil, yobaz dediklerimiz değil. Üniversite mezunu, akademik kariyer yapmış, iş güç sahibi, eğitilmiş dediklerimizin  arasından da sıklıkla çıkıyor. İlk evlendiğimiz yıllarda TV’de  endokrinoloji dalında bilgi veren, medyatik bir doktorun avukat olan eşinin dayak yeme çığlıkları hala kulağımda. Polise haber verdiğimizde ise “Bizim evimizde bir sorun yok, aile arasındaki işlere başkaları karışmasın.” diyerek polisi geri göndermişlerdi.  Aile içi şiddete kurban olan çoğu kadın eğitimli, donanımlı, kendi ayaklarının üstünde durabilecek ekonomik koşullara sahip değil, kendi aileleri de, “Kol kırılır yen içinde kalır” diyerek, onları gerisin geri koca evine gönderiyor. Çoğu zaman dini ve ahlaki (!) kurallar da bu düzenin sürüp gitmesi için kullanılıyor.  Bu yüzden dayak atan kocalarının, sevgililerinin elinde eziyet gören, ölen kadınlar gün geçtikçe artıyor. Tecavüz edilip, öldürülen kadınlar, çocuklar her gün gazete manşetlerinde yer alıyor.

Ama tüm bu acı olayların içinde beni en çok delirten suçluyu haklı gösterecek mazeretler aramaya çalışanlar, saçma sapan nedenleri hafifletici suç unsuru olarak kullanan mahkemeler, yasalar.  Zaten demokratik hakların insan için doğru düzgün işlememesi hepimizin malumu, ama kadın özgürlüğünü daha da kısıtlayacak ortamı oluşturmaya çalışan, erkekleri geçtim, hemcinslerini suçlayan o kadınlar, ne yaptıklarının gerçekten farkındalar mı, hiç derinlemesine düşünüyorlar mı meraktayım. Böyle bir olay her olduğunda ” O da örtünseymiş, kısa etekle dolaşmasaymış, kuyruk sallamasaymış ve  neredeyse kadın olmasaymışa gelecek söylemler, bu ülkenin erkeklerinden de bazı kadınlarından da duyuluyor. Bir de ” “Başka ülkelerde de var bu.” söylemi var ki, o da ilkinden farksız. İnsanoğlunun acımasızlığı her alanda görülüyor. İnsanlara, hayvanlara, bitkilere karşı durmaksızın saldırıyoruz pek çoğumuz. Ama daha iyiye gidebilmemiz için çocuklarımızı, ulaşabildiğimiz tüm insanları farkındalık sahibi yapabilmek varken, “Bu her yerde var, burada olan acımasızlığı konuşup ortaya koymamaıza gerek yok'” demek neden? Halının altına süpürülen çöpler gibi yapılanı görmezden gelmek, dahası kurbanları suçlu çıkarmaya yönelik sözler söylemek, kınadığımız eylemi yapanlarla aynı kefeye koymaz mı insanı?

şiddet

Bu ülkede ufacık çocuklara tecavüz ediliyor. Eğer suçlu erkek çocuğa tecavüz etmişse genellikle hapishanede şişleniyor. Ama çocuk kız ise, hele de 12- 13 yaşındaysa evlenecek yaşa gelmiş, kimbilir ne yaptı da kışkırttı diye normal karşılanabiliyor. Devlet memurlarının çoğunlukta olduğu tecavüzcü sürüsü çoğu yerde korunmaya çalışılıyor.Tecavüz edilen gencecik kızlar tecavüzcüsüyle evlendiriliyor. Ülkenin bakanı “Tecavüze uğrayan doğursun, gerekirse devlet bakar” diyebiliyor.

Bu ülkede seyrettiğimiz dizilerde en az bir tecavüz sahnesi oldukça, Tecavüzcü Coşkun  gibi tiplemelere güldükçe, ilköğretimin ilk kademesinden başlayarak yanındaki arkadaşını insan değil erkek kız olarak görecek düzenlemeler yaptıkça, müfredat programlarında bunu destekledikçe, her türlü yasaklamayla ortalıkta dolaşan abaza sayısını arttırdıkça, bebeklikten başlayarak kızlara pembe erkeklere mavi uygulamasıyla, ellerine bebek ve silah verdikçe, kadının sırtından sopayı, karnından sıpayı eksik etmeyeceksin gibi sözlerle bu düzeni pekiştirdikçe, kadını alınıp satılabilir bir mal olarak görmeye devam ettikçe, kadın şeytandır deyip gülümsedikçe,  kadını eksik etek, yarım akıllı niteledikçe, bizzat biz anneler erkek çocuklarımızı pohpohlayıp göklere çıkarttıkça, empati yapmaktan aciz oldukça, her ortamda kendi özgürlüğümüzü savunmayıp, korunmak için erkeklere başvurdukça bu düzenin değişmesi olası gözükmüyor.  Hepimizin aklımızı başımıza alıp, kurbanlara sessiz kalıp, suçluları aklamaya çalışan bir ortamda;   zor bela aldığımız bir gram özgürlüğü de geri vermek istemiyorsak, düşünmesi, empati yapması ve harekete geçmesi gerekiyor.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *