by

Kıldan Tüyden Konular

Biz kadınların hayatının büyük bir kısmı erkeklerin düşünmek zorunda kalmadığı problemler üzerinde düşünmekle geçiyor ve çoğu kez de erkek egemen söylem yüzünden. Her ne kadar son zamanlarda kadınlardan “Kadınlar kadınlar için güzelleşir, erkekler için değil.” gibi bir savunma duyuyorsam da pek mantıklı gelmiyor.  Çoğu kez  o kadından daha güzel olayım da tüm erkekleri-  farklı tercihler söz konusuysa da tüm kadınları-  ben çekeyim gibi bir amacı olduğundan aynı kapıya çıkıyor. Doğadaki tüm diğer türlerin erkekleri süslü ve güzelken bizim türümüzün kadınının süslü olma çabası nereden geliyor? Doğasında mı var, yoksa öğrenilmiş, belletilmiş, bastırılmış bir şey mi ? Sonra neyin güzel olduğunu kim ve nasıl belirliyor? Bir taraftan doğal olan güzeldir denirken, şimdilerde doğal olanı yok etme neden güzellik olarak görülüyor ?

Aslında biz kadınlar hemen her konuda dibine kadar araştırıp, soruşturup, kafayı yorup duruyoruz, ama zamanımızı alan, nine bile olsak uğraşıp durduğumuz bazı eylemler var.  Hani şu “Bir elinde cımbız, bir elinde ayna umrunda mı dünya” dizelerini temcit pilavı gibi önümüze süren, ama alınmamış kaşların da orman gibi olduğu geyiğini yapan erkekler yüzünden önemsediğimiz işlemler. Makyaj, manikür, pedikür, saç yapımını bir tarafa koyalım, gereksiz tüylerden kurtulma ki bunu da kim demişse halt etmiş, o tüyler bakterilerden korunmamız için var- kaş alma, epilasyon, ağda, etek traşı bilmemneden söz ediyorum.  Ben lisedeyken filan kızlar toplanıp ağda günleri yaparlardı. O zamanlar  Laser epilasyonu bir kenara bırakın, hazır ağda bile yok, limonla filan ağda kaynatılır, topluca pürüzsüz  olmaya çalışılırdı. Kiminin teni beyazdır, morarır, kızarır, ama yine de vazgeçmez. Acelesi olanlar jilet kullanır, ama onun da tüyleri gürleştirmek, ve daha çabuk çıkmasını sağlamaktan başka bir işlevi yoktur. Sonuç olarak bağırış, çağırış, şamata hem eğlenilir, hem de “kadın ( ! ) ” olmanın gereklerinden biri yerine getirilmeye çalışılırdı. Bak şimdi aklıma İnci Aral’ın Ağda Zamanı adlı kitabı geldi aniden. Kalkıp baktım kitap nerde diye , diğer kitaplarının arasında bulamadım, ama aynı rafta Kadının Adı Yok’u çarptı gözüme Duygu Asena’nın. Açıp bazı yerlerini tekrar okudum, Kadınlık hallerini ikisi de iyi yazar. Neyse, erkeklere gelince, ülkemizin maçoluk katsayısının yüksekliğinden ötürü erkeklerin de kıllı olması makbuldü o zamanlar, en azından, tuhaf karşılanmazdı, daha metroseksüel erkeklerin ortaya çıkmadığı zamanlardan söz ediyorum.  Hoş, kıllı göğsünün üzerine altın zincir takıp gezenler, her zaman ti’ye alınıyordu kıro diye ama, kız arkadaşım beğenmez, vücudumdaki tüyleri laser epilasyonla aldırayım, saç sakal bakımı yaptırayım diyen erkekler de yoktu. Hatta yapısı gereği köse erkeklerle dalga geçilirdi.

Bu kıl tüy işinin geçmişinin de epeyce eski olduğu, mantar ve uyuzun, hatta tifüsün epilasyonla azaldığı biliniyor. Gündelik Hayatımızın Tarihi kitabında Kudret Emiroğlu ” Osmanlı Kaynaklarında kıl döken ve söken çeşitli macun formülleri bulunmaktadır. Örneğin , bure ( boraks) zırnıkla ( arsenik kükürt karışımı ) kıvamı tavuk tüyüyle denenerek tüyleri dökene kadar kaynatılır, kurutularak kaldırılır, gerektiğinde ıslatılarak kullanılır. Bazı formüller ise oldukça iddialıdır. İncir sütü ve karınca yumurtasıyla hazırlanan macunun buluğa ermemiş kızın kasıklarına sürüldüğünde hiç kıl çıkmayacağı bildirilir.  Bu formüllerde çeşitli otların yanı sıra , gölgede kurumuş kurbağa eti, tatlı su kaplumbağası kanı gibi bugün garipsenen maddeler de vardır. ” diye açıklamış. Yani şaka gibi. Davul tozu, minare gölgesinden hallice çözüm yolları. Bu kitap benim gibi ayrıntılara düşkün insanlar için ideal. Ara sıra açıp ucundan kenarından bölüm bölüm okuyorum. Örneğin geçen gün çocukluğumdan beri hemen her yerde karşıma çıkan, hatta babaannemin pek beğenip yemeğini yaptığı ebe gümecinin adının aslında doğum kontrolünden geldiğini öğrenip, şaşırıp kaldım. Meğerse ebegümeci dalı Anadolu’da çocuk düşürme aracı olarak yaygın bir biçimde kullanılırmış. Hatta tuzlu suda saklanarak kışın da kullanılması sağlanıyormuş. Bazen ölümle sonuçlanmakla birlikte, yarattığı mekanik etki ve enfeksiyonla gebelik engelleniyormuş. Hatta bitkinin adı da bu yaygın kullanımdan geliyormuş.

Tabii üniversite yıllarına geldiğimizde bu işin sosyolojik yönüyle yüzleştik. Vücudun bir parçası olan kılları neden almamız gerektiği üzerine konuşurken,  bunun güzellik endüstrisi, erkek egemen toplum ve medya dolayısıyla kadınlara dayatıldığı konusunda hemfikirdik. Terletir, kokar, hijyenik değil dediğimiz tüylerin erkeklerde çıkınca doğal, kadınlarda olunca iyyy olması çoğumuza garip bile gelmiyordu, o da başka mesele. Ama 68 kuşağının getirdiği naturalist akım sonucu çiçek kızlar ve çocuklar  muhtelif yerlerindeki kıllarla barışık yaşamaya başlamışlardı.Dönemi okuyup filmleri, fotoğrafları gören  biz sonraki nesil de onların bu ve aslında her konudaki özgürlüklerine özenmiş, ama “Elalem ne der, bu kadarı da olmaz  yahu” deyip, yine kendi şartlarımıza  şurtlarımıza geri dönmüştük. Tabii farklı ülkelerde bu konu farklı gözle görülüyor. Çinliler de kadınların yalnızca yüzde kırkı koltuk altı kıllarını traş ediyor. İnstagram da şimdilerde doğal olma adına bacaklarını, koltuk altlarını traş etmeyen kadın fotoğrafları sergileniyor. ( Bu arada kişisel düşüncem kadının da erkeğinde koltuk altı kıllarını almasının hijyenik olacağı yönünde.)  Daha önce güzellik üzerine şöyle bir yazı yazmıştım. Bazı noktaları tekrar etmeyeyim, okumamış olanlar bakabilir. Bazen korse, bazen dudakların ısırılarak kanatılması ve daha dolgun görünmesinin sağlanması, ( Almanya’da da yıllarca ısırgan otuyla dudaklar kalınlaştırılmış ) korunmaya ve şefkate muhtaç görünmek için çocuksu görünmek,( ki bebek kılsızdır, o yüzden  bebeksileşmeye çalışmak ) bazen Twiggy gibi sıska, bazen de Marilyn Monroe gibi dolgun ve seksi görünmek hep güzellik uğruna yapılan eylemlerden olmuş. Kadının olgunluğunu gösteren izlerin, bebeksilikle yer değiştirmesi neye yorulmalı tartışılır, ama sonuçta olanlar  hep  kadınlara olmuş. Makyaj, manikür, pedikür, bunların ilk başladığı zamanlar, gelişmeleri filan da hep merak alanıma giriyor. Ama bu da başka bir yazı konusu olsun.

Doğallık ve bakımlılık birbirinin zıttı değil tabii. Ama bakımlılık yalnızca kadınlar için de değil. İsteyen doğal biçimde yaşasın bence, bu yüzden de kendilerine vebalı gibi yaklaşılmasın.Güzellik endüstrisi kendisine yeni bir kurban buldu sonunda. Yakın zaman içinde erkekler de  bundan nasibini alacak düşüncesindeyim. E ne demeli,  şeytan azapta gerek 🙂

Özgür kuşak demişken Hair müzikalinin filminden Hair parçasını şuraya bırakıyorum 🙂

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *