by

İki Göl, Bir Deniz, Tarihi Yerler ve Sivrisinekler/ Yaz Gezisi, Birinci Bölüm

Eğirdir Gölü

Bu yıl Saklıköy’e gitmeden önce kısa bir deniz tatili yapalım dedik. Yine de söz konusu biz olunca bu yalnızca deniz tatili olmuyor. Neden ? Çünkü bir tek yerde kalmaktan sıkılan kurtlu bir çiftiz de ondan. Dolayısıyla tatil deyince bir kaç şeyi birden kapsaması şart gibi.

Okullar kapanıp da her yer kalabalıklaşmadan gitmek istedik. Kalabalıktan da nefret ediyoruz çünkü. Aslında tatil için ikimiz de zor insanlarız. Geze geze gideceğimiz için de arabayla gidelim dedik. Öncesinde Hüsam arabayı bakıma verdi tabii,   ben de bavul hazırlamaya giriştim. En büyük sorun nereye gidersem gideyim, bavul hazırlarken aşırı tedbirli olmam. Her şeyi akışına bırakacak yürek yok bende. Tam bir kontrol freak’im ,  tabii biraz OCD‘ de var. Artık hava durumunu saat saat gösteren uygulamalar varsa da, ben hava soğuk olursa diye giysiler ve hava sıcak olursa diye de giysiler alıyorum. Camiye gidersem diye başörtüsü, sivrisinekler varsa diye mat, mide ve bağırsaklarımızı bozarız diye ilaç, kaldığımız tesisin şampuanı saçlarımı kötü yaparsa diye şampuan, krem, sabun, 50 faktör güneş sütü, en az dört kitap bazen çay ve kahve alıyorum. Tam teçhizatlı Cevat Kelle gibiyim yani. Hadi yurtdışı gezilerine giderken Türk kahvesi ve cezve de aldığımı ve Hüsam görmesin diye de bavulun diplerine bir yere sakladığımı itiraf edeyim.Neyse acaba şu ayakkabımı da alsam mı, bunu da şuraya sıkıştırayım diye diye bavulları hazırladım. Sabah sekizde  yola çıktık.

Osmangazi Köprüsünden geçerek Eğirdir’e doğru yola koyulduk. Bir gece göl kenarında kalır, oradan Datça’ya devam ederiz diye düşünmüştük. Şimdi bu Eğirdir meselesi de ilk kafamı karıştıran sorun oldu. Biz bunu Eğridir olarak öğrenmiştik okulda diye anımsıyorum. Ama tabelalarda Eğirdir olarak görünce Hz Google’a danışma gereği duydum. Doğru hatırlıyormuşum. Buranın adı 1985 yılında değişmiş çünkü.Sakinleri eğri büğrülükten hoşlanmayıp itiraz etmişler. İlçeni girişinde dağın üzerinde koskocaman Türk bayrağı var. Ereğli Dağ Komando okuluyla ünlü.

Eğirdir aynı zamanda Citta Slow , yani yavaş şehir.

Önce Nafiz Yürekli Uygulama Oteli’ne uğradık. Göle çok yakın değildi. Daha yakın bir yer bulalım diye yola koyulduk. Otelin kapısının önünde irice bir köpek yavrusu yatıyordu. Onu sevdim.

Sonra göle daha yakın bir pansiyona gittik. Yolda rastladığımız kişiler de orayı önermişti. Bakıp kalmaya karar verdik. Bir gece kalacağımız için de çok fazla düşünmedik. Pansiyondaki odamızn penceresinden görünen manzara şöyleydi :

Yalnızca bir günlük eşyamızı yukarı çıkardık, sonra yürüyüşe çıktık. Isparta ili sınırları içinde kalan Eğirdir Türkiye’nin dördüncü büyük gölü bildiğiniz gibi. Eğirdir gölünde karadan birbirine bağlanmış iki ada var. Bu adalar birbirine bağlanmış, bir yarım ada olmuş.  Can ve Yeşil Ada. Coğrafya derslerinde uyumamama rağmen, ilk atamamın yapıldığı Pendik’teki lisede müdür ” aaa bizim Tarih hocamız var, siz Coğrafya dersine girersiniz.” dediğinde aklım çıkmıştı. Hele şimdilerde zaten habire sınırlar hudutlar, isimler filan değişip duruyor, anca gidip de gözümle gördüğüm yerler aklımda kalıyor.

Eğirdir Kalesine vardığımızda dibinde pazar kurulduğunu gördük. İnşa tarihi bilinmemekle birlikte bugünkü kalıntıların Bizans zamanından olduğu söyleniyor. Yolda tabii k,i güller ve gölü fotoğrafladım. Kıyıya göl yengeçleri vurmuş hep, gölde de ördekler var.

Pazardan kendimize kiraz aldık, sonra yine yürüyerek Hızır Bey Camii’ne geçtik. Halk arasında Ulu Camii diye bilinen bu camiiHızır Bey tarafından ( ö. 1328) yaptırılmış. 1814 yılında çıkan yangında yandığı için yeniden yaptırılmış. Dündar Bey medresesi ki 1237 yılında Selçuklu Sultanı II. Gıyaseddin Keyhüsrev tarafından  han olarak yaptırılmış, sonra 1301 yılında Hamidoğlu Dündar Bey tarafından medreseye çevrilmiş, o da  hemen oracıkta.

Dönüştü azıcık göl kenarında oturduk, şöyle bir şey gözüme çarptı :

Ayrılmamış dahi ekleri sinirimi bozuyor.

Akşam yemeğini pansiyonun hemen karşısındaki balıkçıda yedik. Yemek lezzetliydi.

Daha çok kalsaydık Kovada Gölü Milli Parkı ve Yazılı Kanyon Tabiat Parkı’nı da görmek isterdim, ama bu seferlik bu kadar oldu.

P. S . Burada herkesin sinirini bozan bir şey gölün sinekleri. Aslında sokmuyor, ısırmıyor filanlar, ama hemen içeri giriyorlarmış.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *