Belki de Şubat’ın başında doğmuş olmam nedeniyle kim bilir ? Ama bence asıl neden sıcaktan hoşlanmamam. Kızıl saçlı, beyaz tenli doğmuş olmam nedeniyle güneşin her daim yakıp kavurmuş olması, yanıp bronzlaşma ihtimalimin yine pigmentler nedeniyle sıfır olması ve alerjik bünyem.
Seferihisar’da bir kaç yaz, her defasında damardan acilde iğne olduğum, dudaklarımın ve göz kapaklarımın şiştiği unutulmaz günler geçirmişliğim de vardır. Sıcaklarda içeri kaçtığımız, ayaklarımızda tokyolarla dolaştığımız, ancak Akkum’un soğuk denizinde serinlediğimiz o yazlar. İzmir’e yaz aylarında gitmeme nedenim de aynıdır. İşin kötüsü klima da dokunur. Hemen boğazım gıcıklanmaya başlar ve ikinci gün antibiyotiklik olurum. Atopik bünyeli olmak insanın kendisi kadar etrafı için de sıkıcı.
Yine de her kış bu saçmalıkları unutup, ekip biçmek adına ilkbahar yaz gelsin istiyorum. Baharlar en sevdiğim aylar, özellikle de Sonbahar, ama sebzeler yaz aylarında olmaya başlıyor. Saklıköy Allahtan çok sıcak olmuyor. Hatta Ağustos ayında olduğumuz şu günlerde bile akşam gidip pijama giydiğim, diz battaniyesini aldığım bile oluyor. “E Allahtan belanı mı istiyorsun bire gafil ! “ diyeceksiniz, ama kazın ayağı öyle değil. Yazın burada yakarca denilen, gözün görmediği minik bir haşerat çıkıyor. Sanırım yakarca tatarcık’ın diğer adı. Bak şimdi aklıma Halide Edip Adıvar’ın aynı adlı romanı geldi, okumamışlarınız varsa tavsiye ederim. Neyse konumuza dönelim. Bu sinek alacakaranlıkta tam da bahçenin keyfini sürmenin en uygun olduğu zamanda çıkıyor ortaya ve bürünüp giyinmiş bile olsanız, giysinin üstünden insanı sokuyor. O an anlamıyorsunuz, sonra feci kaşınıyor. Sivrilerden bile fazla, kaşıyıp kaşıyıp sokulan yeri yara yapmanız bir tarafa iki haftadan önce de geçmiyor. Elimde fenistil ile geziyorum. Geceleri bahçede oturamamak da cabası!
Bu yıl elektrik sisteminin iyice eskimesinden dolayı yapılacak tamiratın gecikmesi de ( Üç aydan sonra şimdi yapıyorlar, tahtalara vurayım. ) evde klima çalıştıramayıp, bahçeyi otomatik sulayamamaya yol açtı. Elimde hortum tüm bahçeyi günde iki kez bir saatte suluyorum. Yine de sulanmamış yerler kalabiliyor. Zaten artık çim çayır sulamıyoruz, sadece sebzeler ve çiçekler. Haa bir de yazın akşamları su kesilebiliyor burada. Depomuz var, ama elektrik sorunundan ötürü onu da çalıştıramıyoruz. Hoş geldin çocukluğum, elektrik ve suyun sık sık gittiği, bidonlar doldurduğumuz, lüks lambasıyla aydınlandığımız günler. Ayrıca karartma günleri de vardı, şimdi anımsadım. Amma yaşlanmışız valla !
Kediler sıcaktan yerlere seriliyorlar. Uzun uzun yatıyorlar. İnsanlar da öyle, insanın sıcakta bir şey yapası gelmiyor. Yürüyüş yapmıyorum örneğin epeydir. Yürüme bandı uzaktan öyle bakıyor. Site içi yokuş olduğu için orada zaten yürüyemiyorum. Bu yıl yüzmeyi de rutine bindiremedim, her an bir iş çıkıyor.
Şimdi haksızlık etmeyelim. Yaz aylarının sevdiğim yanları da var tabii. Bulutsuz gökyüzünde yıldızları görebilmek. Kendi bahçemin sebzesini meyvesini yiyebilmek, yaz aylarında gelen misafirlerle zaman geçirmek, güneşi görmezden gelip denize girebildiğim günler, karşı komşumun bu yıl diktiği günebakanlar gibi. Yine de hava hafif serinleyince “ İşte benim mevsimim geliyor.” diyorum, yalan yok.
Permalink //
Hasır sepetteki kedi fotosunu çaldım canım, helâl et <3
Permalink //
Helal olsun 😂, sepetteki minnoşun adı Haru JR, kendisi buraların en eski kedilerinden birinin oğlu. Babası bu baharda kayboldu, çok yıpranmıştı artık, yerini oğlu aldı.