Genel

by

Kore Dizisi izleyenler bilir, hemen hemen her dizide esas oğlan ya da kız en az bir kez görücü usulü randevuya çıkar. Bu buluşma, bir aile büyüğünün -ki bu bazen büyükanne, büyükbaba,  bazen de anne olur-  ısrarıyla gerçekleşir. Gençler bu randevulara pek gitmek istemezler;  ya yalnız takılmaktan hoşlanan uçarı kişilikleri yüzündendir, ya da ailelerinin onaylamadığı bir

by

Nedendir bilmem sevdiğim yazarların pek çoğu  intihar etmiştir.  Bunu farkedeli epey bir zaman oldu. Yeni okuyup sevdiğim bir yazar oldu mu, hemen hayat hikayesine bakarım, bir biçimde hayatına son vermiş olduğunu görmek benim için şaşırtıcı olmaz. Bir ara “Acaba ben de intihar eğilimli miyim?”  diye düşünmedim değil. Ama sonuçta şu sonuca vardım. Sanırım içinden, taa içinden

by

Çağdaşım pek çok kişi gibi, benim de  İngilizce öğrenme serüvenim Mr and Mrs Brown ile başladı. Allahtan farklı bir rota izledi de, daha sonraları İngilizce Öğretmenliği gibi bir işi bile üstlendim. Ama “Mr and Mrs Brown went to the seaside” cümlesi hiç çıkmamacasına zihnime kazındı. İngilizce öğrenme ve öğretme serüvenimde pek çok deneyim edindim. “Okullarda

by

Anais Nin, “Hepimiz seyahat ederiz, ama bazılarımızın yolculuğu başka yerleri, başka hayatları ve başka ruhları tanımak için sonsuza dek sürer.”demiş ve Pablo Neruda da “Yavaş yavaş ölürler seyahat etmeyenler” der bir şiirinde. “Yavaş yavaş ölürler okumayanlar, müzik dinlemeyenler /Vicdanlarında hoşgörmeyi barındıramayanlar./ Yavaş yavaş ölürler / Alışkanlıklarına esir olanlar, her gün aynı yolları yürüyenler / Ufuklarını

by

Biz  Nazım Hikmet’in ” Bir gönülde iki sevda olmaz, yalan olabilir” dizeleriyle büyüdük ve yine bizim için ” Yarin yanağından gayri her şeyde, her yerde, hep beraber” olmak da  önemlidir. Ama çevremize, dünyaya, tarihe baktığımızda her şeyin bu kadar da siyah beyaz olmadığı  bir gerçek. Bizim ailede seri tekeşlilik ve çokeşlilik küçüklüğümden beri gözlemlediğim bir unsurdur. Annemin

by

Aynı anda birden fazla kitabı okuma alışkanlığım yüzünden, her koltuğun ve masanın üzerinde pek çok kitap ya açık durumda, ya arasına konmuş kitap ayraçlarıyla sıralarını beklemekteler. En son yatağımın başucuna da raf alıp, okuma lambası koydum. Artık yatakta kitap okuma altyapım da hazır sayılır. Bu arada her kitap kurdunun bir süre sonra kitap ayracı merakı geliştirmesi çok

by

  “Issız bir adaya gitseniz yanınıza alacağınız üç şey ne olurdu?” sorusu bana da  ilk kez ilkokulda sorulmuştur herhalde. Yanıtlar da pek çeşitlidir. Kimi yalnız olmak istemediği için- O zaman ne diye ıssız adaya gidiliyor değil mi ? – en çok sevdiği kişileri almaya çalışır yanına, kimisi de pek zekidir, makas, çekiç, tornavida filan alır.

by

  İnsanların ne kadar acımasız olduğunu ilk fark ettiğim günler gizliden babamın dava dosyalarını okuduğum yedi sekiz yaşlarıma rastlar. Bir gün dedesi tarafından tecavüze uğrayıp, ondan bir çocuk doğurmak zorunda kalan  14 yaşında bir kızın dava dosyasını gördüğümde okuduklarıma inanamamış, böyle bir şey nasıl olabilir diye şaşıp kalmıştım. Kızın 14 yaşında olmasına mı, tacize uğramasına

by

O çok özel bir kadındı. Arkadaşlarıma anlatırken bile nazar değmesinden korka korka anlatırdım. Nesli  tükenmekte olanlardan biriydi çünkü. Geçtiğimiz Aralık ayında 101 yaşına girmişti. Onu düşündükçe  içim hep  mutlulukla doluyor. Hiç bir kötü anımız yok. Kırmazdı çünkü kimsecikleri. Her soruna mantıklı yaklaşırdı. Uyumluydu, zekiydi, yıllar boyu hep kendisini geliştirdiğini gördüm. Çok zengin bir hayatı da, fakirliği de tanımıştı.

by

Biz siyah beyaz, tek kanallı televizyonda bayrak çekilinceye kadar her şeyi seyretmeye alışmış bir neslin çocuklarıyız. Biz aynı zamanda siyah beyaz filmleri çocuk ve kadın matinelerinde, yazlık sinemalarda  çiğdem çitleyip, frigo, gazoz eşliğinde seyretmişizdir. O yüzden film ya da dizi seyretme alışkanlıklarımız şimdiki nesle oldukça  tuhaf gelebilir. Dördüncü sınıflara derse girdiğim bir gün çocukluğumda televizyonun