Bugün annemin doğum günü. Bizim ailede doğum günlerinin önemli olduğunu mutlaka daha önceki bir yazımda anlatmışımdır. Doğum günü kutlanan kişinin yaşamının kutsanması, bence en önemli gün. Her doğum gününde o kişiyle olan ilişkimiz, paylaşımlarımız hakkında düşündüğümüz gibi; genel olarak yaşam üzerinde de düşünüyoruz . Yaşam hakkında düşünmek de önemli. Niçin yaşıyoruz, misyonumuz nedir, ne kadarını gerçekleştirdik, farkındalığımız ne kadar, uzar gider bu böyle. Şimdi felsefi konulara girmeden tanıdığım, bildiğim kadarıyla annemden söz etmek istiyorum. Bu tanımış olma konusu da ilginçtir, her an değişiyoruz, bir saniye öncemizle sonramız aynı değil, bir kişiyi ne kadar tanıyabiliriz o da meçhul.Bir de bizim ailenin kadınları yaş aldım diye gelişmesini durduran, yerinde sayan tiplerden olmadı hiç, annem 70 yaşından sonra ehliyet aldı örneğin, o yüzden aynı anneannem gibi annem de özel kadınlardandır.
Küçüklüğüme ait annemle ilgili en eski anılarım öğleden sonraları uyumak için yattığımda bana bir bardak sütümü getirmesi, doğum günlerimde arkadaşlarımı çağırmak için kendi elleriyle yaptığı davetiyelere vak vak resimleri çizmesi, ders çalıştığımda eline kitabı tutuşturup, “Dinlemesen de tut, ben anlatacağım.” diye tutturmam, yaptığı kekler, poğaçalar, tavuk temizlerken başında durup dikkatle izlemem gibi görüntülerden oluşuyor. Aslında pek çok detay var çocukluğuma ait. Babamın annemin çalışmasını istememesinin de etkisiyle full time anneydi annem çünkü. O zamanlar bir memur ailesinin kısıtlı bütçesiyle bizleri en iyi bir biçimde yedirmek, giydirmek, yetiştirmek için elinden gelenin en iyisini yaptı. Çok iyi dikiş diker ve enfes yemekler yapar. Keşke derslerimden kalacağımı düşünmeyip, bana da dikiş dikmeyi öğretseymiş diye hayıflanırım zaman zaman. Çocukluğumda hazır elbiseler yoktu ama annem sayesinde çok şık giysilerim olduğunu anımsıyorum. Hadi bir kaç da örnek vereyim :
Annem o zamanın çoğu annesi gibi çocuğuna sorumluluk veren annelerdendi. Daha küçücükken “Ben süpüreyim, sen de evi sil, bahçenin bakımı sana ait, fırına kek poğaça götürülecek, sen git.” gibi direktiflerle bir evde herkesin bir sorumluluğu olması gerektiğini öğretti bana. Yemek yaparken hep açıklamalar yapardı. soğanın, domatesi ne sırayla koyulacağını, yemek yapmanın püf noktalarını onu mutfakta izlerken öğrendim. 15 yaşında yurtdışına gittiğinde de evde gayet güzel yemek yapmıştım kalanlara. Şimdi bazen o yaşta çocuğa ne diye yer sildiriyordun ki, dediğimde, “Zaten yer bezini yere koyup kitap okurdun, sen sildikten sonra ben bir kez daha silerdim, önemli olan bir şeyler yapmaya alıştırmaktı.” der. Annem çok titizdir. Yine OCD ile ilgili yazımda anlatmıştım, 15 günlüğüne tatile giderken sabah erkenden tuvalet temizlerdi. “Anne zaten yokuz bu ne temizliği ?” dediğimde de “Yolda bir şey olur, ölür kalırız, eve gelenler bu ne pasaklı kadınmış.” derler derdi. O zamanlar çok kızardım, ama insan yaşlandıkça annesine benzermiş, şimdi her gün evi silip süpürmezsem, tedirgin oluyorum. Misafir geleceği zaman illa kendim bir şeyler yapmalıyım saplantım da annemden geçen bir alışkanlıktır.
Annemle fiziksel olarak çok benzediğimizi söylerler. Açık tenliliğimiz benziyor bence. Ama kızkardeşimin fotoğrafları ile onun gençlik fotoğrafları daha çok benzeşiyor sanki. Kişilik yapımıza gelince, ben ona, o bana şaşar dururuz, o kadar farklıyız. Bunu anlatmaya geçmeden önce çocukluk ve gençliğinden bir kaç fotoğraf koyayım. Sanırım dedemin fotoğraf merakından benim çocukluğumdan daha çok fotoğrafı var annemin.
Annem Koç burcudur, tam Marsiyen bir karakter. Acelecidir, insiyatif almayı sever, aklına bir şey koyduysa o an yapılması gerekir. Siz daha bahane üretene kadar bir bakarsınız yapmış bile. Tabii ” Sizden gelecek hayır Allah’tan gelsin, kimseye müdana etmem, ben yaparım kendi, işimi de” der. Burnu yere düşse eğilip almama durumu da ondan geçmiş bizlere. Kimseden bir şey istememe , istemeyi zayıflık addetme alışkanlığı da. Aslında bu yenmemiz gereken bir durum. İnsan insana muhtaç çünkü. Yardımlaşmak lazım. Ama Kimseye muhtaç olmama isteği öyle yerleşmiş ki içimize, bir türlü düzeltemiyoruz. Annem beceriklidir de. Öyle yapılacak işi erkekten bekleyen bir tip hiç olmadı. Ustalarla konuşur, bu yaşta arabasını tamire götürür, çatır çatır pazarlık yapar, hakkını korur, kendisini ezdirmemeye çalışır. Kız kardeşimle ben de sosyal görünürüz ama, pazarlık yapamayız örneğin. O yüzden de kazık yememiz çoklukla muhtemeldir. Evlilik kurumu içinde babamdan çok annem güçlüydü. İkisinin de Koç olmasından dolayı çekişmeler çok oluyordu ama son söz hep anneme ait olmuştur. Zor anlarda öne atılan da hep annemdi. Lisede su çiçeği olduğum bir zamanı anımsıyorum. yaşım büyük olduğundan çok ağır geçirmiştim. Bir Pazar günü gece yarısı ateşim 40’a çıktığında babam ” Bu çocuklarda hep tatil günleri hastalanır”, derken annem doktor çağırmak için sokağa fırlamıştı. Doktor “Su çiçeğine gelinir mi, sabah gelirim” demiş. Sabah geldiğinde de ” Ben böyle bir vakayı 15 yıl önce görmüştüm çiçek sanmıştık.” dediydi. Geceyarısı baban yerine annemin sokağa fırlamış olması hala unutamadığım anılarımdandır.
Annem gençliğinde başladığı çalışma hayatını sürdürmemiş ama, ben boş durduğu bir anı hatırlamıyorum. Okulda kermeslere katılırdı, pek çok kursa giderdi, sosyal çevresi çok genişti, eli de çabuk olduğundan ev işlerini bitirip hemen dışarı fırlardı. hala da durmuyor. 70 yaşında ehliyet aldı, Lions etkinliklerinde pek çok kimseye yardım etmeye devam ediyor. Sosyal medyayı efektif bir biçimde kullanıyor, yurtdışı yurtiçi geziler yapıyor, yaşından umulmadık hemen hemen her türlü faaliyetin içinde.
Ben evde oturmayı severim, annem gezmeyi sever. Hemen hemen her yerde tanıştığı pek çok dostu, arkadaşı vardır. Ben bu konuda çok seçiciyimdir. Bir de hiç kimseye küsemez. Ben bu konuda kendisine çok kızarım. “Anne gereksiz kimseleri çıkart hayatından” derim, bir türlü yapamaz. Sen çıkartıyor musun ? diye sorarsanız, ben zaten baştan almıyorum. Bu iyi niyetinden dolayı çoğu kez suistimal edilir. Bazen bakıyorum sosyal etkinliklerde filan bu yaşında en angarya işleri yapıyor, gençler dururken ortaya atılıyor. “Biraz kendine ihtimam göster “diyorum, ama huy işte olmuyor olamıyor. Herkesin zor gününde yardıma koşar, toplumsal işlerde sorumluluk duygusu yüksektir bir Cumhuriyet kadını olarak elini taşın altına koyar.
İlgi alanlarımız farklı olsa da ilgi alanlarımızın olması gerçeğinde birleşiyoruz. Hayatın her anında yeni başlangıçlar yapılabilir ve yapılmalıdır mottosunda aynı düşünüyoruz. Yaşımız kaç olursa olsun öğrenmeyi bırakmama eyleminde de benzeşiyoruz. Ama yine de 100 kişinin olduğu bir toplulukta ben belki bir kişiyle arkadaş olurken, o 85’ini hayatına sokacak, ben paspal ve sallım saçak giysilerim ve dağınık saçlarımla dolaşırken o fönlü, manikürlü ve şık olacak ( Bir gün kız kardeşim biz Bedia ve Süder hanımların evlatlığı gibi geziyoruz farkında mısın demişti ) ben bireysel, o toplumsal takılacağız, ama yine de birbirinden çok farklı bir anne kız olarak birbirimizi sevecek ve gurur duyacağız.
Annem, canım annem iyi ki doğmuş, iyi ki beni doğurmuş. Sağlık ve mutluluk içinde birbirimizden öğrenmeye ve öğretmeye ve birbirimizi sevmeye devam ederiz inşallah.
Permalink //
Amin Nilgüncüm, Allah uzun ve sağlıklı ömür versin ve bu günler devam etsin ,birlikte nice güzel yıllara.Annenin doğum gününü en içten dileklerimle kutlarım.
Permalink //
Çok teşekkür ederim canım.
Permalink //
Nilgüncüler,
Yazılarını hep beğenirim ama bu kez Anne ni o kadar güzel anlatmışsın ki koşup tanışmak istedim.
Ne mutlu böyle değerli bir annen olduğu İçin. Ne mutlu annene ki böyle evladı(evlatları) olduğu İçin.
Sevgiler…
Permalink //
Çok teşekkür ederim Tülay hanım, öptüm yanaklarınızdan.
Permalink //
Canım Nilgün’cüğüm
Şimdi okuyabildim. Çok şanslısın böyle bir annen olduğu için. Saygıyla eğilir, annenin doğumgününü geç de olsa kutlarım. Sevgiyle
Permalink //
Çok teşekkür ederim Zeynepcim.