by

Çocuk romanımın kahramanlarını öldürüp, yemeyin !

Kırsala çekilip, kapanınca nihayet iki ayrı çocuk romanımla daha ciddi uğraşmaya başladım. Farklı yaş gruplarına yönelik iki ayrı roman. Her gün az az yazıyorum ama, çok da hızlı gitmiyor. Bir gün yazdığımı ertesi gün beğenmeyip değiştiriyorum çünkü. Bir de her şey insanın istediği gibi gitmiyor. Okul öncesi için yazdığım kitap gelişip dördüncü beşinci sınıf düzeyine uygun oldu örneğin. Yine de buna da şükür. Ama araştırırken filan karşıma çok sinir illeti şeyler çıkıyor.

Yazdığım romanlardan bir için deniz kuşlarını araştırıyordum geçen hafta. İşte ne zaman yumurtlarlar, kaç tane yumurta yaparlar, düşmanları nedir filan. Daha önce bilmediğim pek çok şey öğrendim. Deniz papağanları 20-25 yıl yaşıyorlarmış ve monogam kuşlarmış. Aynı eşle 20 yıl yaşıyorlarmış yani. Epey de uzun yaşıyorlar, öldürülüp yenmezlerse. 20-25 yıl filan. Ama 38 yıl yaşayan bir puffin var mesela Westman adalarında kaydedilmiş. Deniz papağanları yani puffinlerin avlanmasının Norveç’te yasak olduğunu, ama İzlanda ve Faroe Adalarında filan çıtır çıtır yendiğini, martılar, tilkiler, vizonlar dışında en büyük düşmanlarının insanlar olduğunu, fazlaca avlandıklarını öğrendim. Şimdi tavukları, keklikleri ve diğer hayvanları hapır hupur götürenlerin daha farklı ve sevimli diye bu hayvancağızlara acıması da mantıklı değil, ama yazdığım romanın kahramanlarının sonu da insana dokunuyor doğrusu. Bu konuda, yani vejetaryenlik üzerine daha önce yazmıştım aslında , işte şurada.

Her neyse bir de İngilizcesi fulmar olan bir hayvan var. Bir baktım büyük martılarmış bunlar. İlk karşıma çıkan videoda teknede bir adam tutup şak diye hayvancağızın boynunu kopartmaz mı ? Resmen şok oldum. Aşağıya yorum yazanlar da o sahneyi görünce videoyu durdurdum, gidip patlamış mısır aldım filan yazmış. Şakası bile hoş değil. Neyse tavuk gibi yiyor adamlar buncağızları kızartıp, yanına da patates çıkardı topraktan. Hayır yüreğiniz dayanırsa izleyin, işte burada. Tabii yolup temizlemesini de gösteriyor. Aklıma çocukluğum geldi. Öyle Banvitler, Şeker Piliçler bilmemneler yok, bizim çocukluğumuzda pazardan canlı tavuk alınıp, evde hazırlanırdı. Hazırlamak da bu işte, babanız keser, anneniz yolup tütsüler, içi çıkarılır ki ben yumurta çıkacak mı çıkmayacak mı diye bakardım merakla. Valla ben de az hain değilmişim. Ama öyle o zamanlar veganlık, vejetaryenlik filan bizim çevremizde çok konuşulan bir şey değildi. Bazen Kurban bayramlarında ağlayıp , et yemeyen tanıdıklarımız olurdu, o kadar. Onların da sair zamanda biftekti, incikti her bulduğunu götürdüğünü bilirdik.

Bu puffinleri İzlanda’da çok yedikleri için azalıyorlarmış. Yavrucaklar zaten denizin ılınması nedeniyle kuzeye gidip, artık o sulara gelmeyen küçük kum yılan balıklarını yiyemedikleri için de tükeniyorlarmış. Mesela bunların yavruları anca belli büyüklükteki balıkları yiyebiliyormuş. Anne ya da baba büyük bir balık getirince onu yemeye çalışıp, yutamayıp ölen oluyormuş. İşte İzlanda’da bir de bunların kalpleri çiğ çiğ yeniyormuş. Nadir ve de makbul bir yiyecek sayılıyormuş. Kaz ciğeri filan gibi. Koreliler de ahtapotları çiğ yiyor ya! Bunların da alışkanlığı bu. Bazen de fümesini yiyorlarmış gerçi. BBC’nin yiyecek içecek şefi Tom Kerridge ve çok tanınan şeflerden Gordon Ramsay de puffin yedikleri için eleştirilmişler. İkincisi sadece yemekle de kalmıyor. Gordon Ramsey’in bu konudaki videosu da işte burada. Bu arada bu Gordon Ramsay’den pek hoşlanmazdım, şimdi iyice sinir olmaya başladım.

Bu deniz papağanları akıllı da hayvanlar. Alet kullanıyorlar. Sırtını kaşımak için bir dal kullanıyor mesela. İşte videosu. Hem çok iyi dalan, hem de uçan kuşlar bunlar. Üstelik de göçmen kuşlar. Bu arada videonun sesi açıktı, bizim yavru kedi Boncuk koşup geldi ve etrafı taramaya başladı 🙂 Bizim Çita ile Boncuk’un inanılmaz kankalık öyküsünü anlatmayı başka bir yazıya bırakayım. Bu arada uygun bir kabak bulursam bu puffinlerden de yapayım bari bir tane. Hoş kitap için illustrasyonlarını çiziyorum, ama bu başka. Bir yeşilbaş yaban ördeği ile kızıl ibis yaptım geçenlerde.

Son sözüm de şudur ki, çocukları ürkütmeden, korkutmadan, fazla didaktik olup sıkmadan hayvanlara, bitkilere ve doğaya karşı saygılı olmayı öğretmek gerekiyor. Eğlenirken az biraz da düşünebilirlerse, belki yarın öbür gün cart diye kuşların boynunu kopartmazlar, yani, inşallah !

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *